"TEŞEKKÜRLER İSRAİL"
Bazıları “Bu nasıl başlık?” diye düşünebilir.
Hele durun.
Hayıtında karıncayı incitmeyen milletimin fertleri ve diğer dünya insanların, İsrail’in sergilediği ve haksızlığı son saldırılarında çok daha iyi anlaşılan insanlık dışı uygulamalarını kabul ettmemiz mümkün değil.
Ancak bir çok insana anlatamadığımızı İsrail çok açık ve seçik anlattı.
Anlamayanlar anlar hale geldi.
Bir çok insan yazıyor çiziyor.
İsrail’in en yakın hedefi: Arz-ı Mevud..
Yani sözde “Vaad edilmiş topraklar”...
Bunun böyle olduğunu İsrail ve Siyonistler inkar etmiyorlar ki..
Fakat bizim at gözlüğü takmış insanlarımız anlamazlıktan geliyordu.
Yer yüzünün “demokratik” diye takdim edilen “hamamlar kontrolündeki” tek teokratik devleti İsrail ve diğer siyonistler; gidecekleri son noktanın “Kaynağının ne?” ve niçin insanlık dışı metodllara başvurarak o gaye için hareket ettiklerini inkar etmiyorlar ve açıkça dile getiriyorlardı..
Bu konuda bir siyonist siteden aşağıdaki alıntıyı birlikte okuyalım:
“Tanrı’nın kulu Moşe’nin ölümünden sonra, Tanrı, Moşe’nin yardımcısı Nun’un oğlu Yeoşua’ya şöyle der: “ Kulum Moşe ölmüştür ve şimdi kalk ve Ürdün Nehrini geç. Sen ve tüm halkın, İsraeloğulları’na verdiğim topraklara gideceksiniz. Ayağınızın bastığı her karış toprağı, Moşe’ye söylediğim gibi, size verdim. Yaşamın boyunca hiç kimse senden yetkili olmayacak..”
Yeoşua’nın kitabı, Yahudi tarihinin çok önemli bir bölümünde, İsrael topraklarının alınışını ve İsraeloğullarının oraya nasıl yerleştiklerini anlatır.
O zamanlar, ‘Vaadedilmiş topraklar’ diye anılan yerlerin, güneyi Mısırlılar, kuzeyi ise Asurlular’ın elindeydi. Fakat iki devlet de orayı yönetmiyorlardı. Aslında, toprakların bu bölümünü yöneten kimse olmasa da , 7 Kenaan kavmi , haritanın tümüne dağılmış , duvara çevrili 31 tane şehirde yaşıyorlardı ve her birinin de kendi kralı vardı. ( Yeriho, Ay şehri ve o zamanlar Yebusiler denilen kavmin yaşadığı Yeruşalayim de bu şehirlerden biriydi. )
İsraeloğulları , topraklara girmeden evvel, Kenaan kavimlerine şöyle bir mesaj gönderirler: “ Dünyanın yaratıcısı Tanrı , bu toprakları atalarımıza vermiştir.Biz de mirasımızı almak için buradayız ve sizlerin de barış içinde burayı terk etmenizi istiyoruz.”
...
Bu arada, Yeoşua, Tanrı’dan , eğer Kenaanlılar gitmezlerse, onları topraklardan atması gerektiğine dair kesin emirler alır, çünkü eğer diğer kavimler o topraklarda yaşamaya devam ederlerse Yahudiler’i ortadan kaldıracaklardır. Kenaanlı kavimler son derece ahlaksız olduklarından ve puta taptıklarından , Yahudiler’le komşu olamazlardı . Bu, tıpkı kötü bir muhitte yaşamanın, çocuklarınıza zarar verdiğini düşünmeniz gibidir. Dış etkilere karşı her zaman dikkatli olmalısınız.
... HEPİMİZ BİRİMİZ, BİRİMİZ HEPİMİZ İÇİN Tanah’ın burada bizlere söylediği en harikulade şey , Tanrı’nın emirlerine uymanın ne kadar önemli olduğu ve Yahudiler için – birimizi hepimizi ,hepimiz birimiz için -,ilkesinin geçerli olduğudur. Bu dersten yola çıkarak, Yahudilik’te, kişisel sorumluluğun yanında, kollektif sorumluluğun da olduğunu görmekteyiz – hiç kimse bir ada değildir. , herkes bir bütünün parçasıdır ve kendinin olduğu kadar, başkalarının hareketlerinden de sorumludur.. Bugünün dünyasında, herkesin diline doladığı söz: “kendi işine bak “tır. Halbuki eğer Yahudiler’in eski zamanlarda yaptıkları gibi hareket edersek , dünyadaki sorunların yarısı ortadan kaybolur. ... ....Yahudiler için önemli bir noktaya dikkat çekilmektedir:Sizler , ruhani açıdan yüksek bir kademedesiniz. ! Eğer , sadece küçük bir grubun yaptığı bir hataya göz yumulursa, zaman içinde bu küçük grup, tüm topluma zarar verecektir. Bu zaten zamanla gerçekleşmiş olan şeydir fakat tarihin o bölümüne gelmeden önce, Yahudiler , Vaadedilmiş topraklarda Hakimler dönemi denilen güzel ve tatlı zamanlarını yaşayacaklar”( http://www.sevivon.com) Evet “Vaadedilmiş topraklarda Hakimler dönemi denilen güzel ve tatlı zamanlarını yaşayacaklar” .. Rüya bu.. Sergilenen vahşet.. Şehirler ve insanlar arasına çekilen utanç duvarları.. Şehirleri, bölgeleri boşaltın, yoksa her şey “hedef” emirleri..Hepsi bu rüyanın gerçekleşmesi ve sözde ilahi emrin yerine getirilmesi için.. Adamlar yaptıklarını beş- altı bin yıllık rüya ve dini gereklilik için yapıyorlar. Ve asıl gayelerine erişmek üzere hedeflerini, dünyanın bir kısım insanlarının içine girdiği güvenlik sendromu kılıfına sararak gizleyip, kendilerine taraftar bulmak üzere pazarlayabiliyorlar.. İsrail, yaptığı vahşetle ülkemizde ve dünyada kendine karşı oluşan nefret çenberini kendi eliyle büyütmüştür.. Önceki gün Kızılay’da dolaşıyorum. Kendisinin islam dinine yakın olduğu filanda söylenemeyeceği, hatta eskiden “kominist “ damgası yiyerek sattğı bir kitapdan ötürü emniyette birkaç gün misafir(! ) edilerek “hal hatır sorulan” bir arkadaş İsrail zulmüne sonnunda isyan ederek şiir yazmış.Bir manifesto şeklindeki şiirini dükkanının camına asmış. Gelen giden ilgi ile okuyor. 50’li yaşşını geçmiş olduğu halde İsrail zulmü sahaf Fırat Bey’i “şair” yapmış.. Daha onlarca sene öncesine kadar asırlarca bir çavuşun idarasinde barış içinde yaşattığımız ve bu gün Batı’lı güçlerin ve onların mutlak desteğindeki İsrail’in elinde kan deryası içinde yüzen bölgenin; “İsrail’in, Filistin’in tapusunun bizde” olduğunu hatırlıyor, hatırlatıyor Frat bey. Her olayı “İslamcılıkla ve Osmanlıya öykünmekle” açıklayan kimi çevreler için gelinen nokta az merhale midir?.. Bütün millet, ibadetlerinde İsrail zulmü hatırlarken, Alevi kardeşlerimiz Yüksel Caddesinde İsrail Zulmünü kınamak iççin Samah dönüyorlar.Her hangi bir yerde İsrail Zulmünü kınamak için bir protesto olsa hangi düşünceden insan olursa olsun katılıp destek veriyor, yanyana pankart açıyor.. Bir birlerinin imza kampanyalarına destek veriyorlar. Bu milletin fertlerinin hangi düşüncede olsursa olsun aynı insani duyguları taşıdrığı, aynı büyük davaları birlikte omuzlaması gerektiğini söylüyor, diliyorduk. Ancak İsrail zulmü ve israil sayesinde bu kadar birlikteliğini sağlandığını ilk defa görüyorum, yaşıyorum. Yılllardır yapamadığımızı İsrail ve Batı uyguladağı insanlık dışı metotlarla yaptı, milletin gözünü açtı, gönüllerini birleştirdi. Yine sergilenen oyunlarla Birleşmiş Milletler vs gibi ulusslararası örgütlerin aslında uluslararası eşkiyanın birer maşası ve politika uygulayacısı olduğunu da açık seçik bir kez daha gördük. Bunun böyle olduğunu bilmeyenlerde bildi, görmeyenler de gördü.. Vicdanını politik hırs ile karartmamış ve para satmamış, “Hak’sız güce” tapmamış insanlık alemi sergilenen vahşeti günbe gün yaşayarak, “ne yin ne olduğunu” daha iyi anlar hale geldi. Ve bu zulüm sayesinde artık İsrail ve onun destekçilerinin vahşetle bir yere varamayacağını kesin olarak görmüş olmaları da başka bir kazanç.. Aksi halde BM’nin ilan ettiği “ateşkese “ rıza göstereceklerini zannetmiyorum.. Ancak, dünya insanlarının en azından vicdanlarının isyanı ve başta ABD-İngiltere Anglo-Sakson imparatorluğu- olmak üzere İsrail destekçileri ve onun eteğine yapıştırılmış Ortadoğu despotlarının çabalarına rağmen yine de bu noktaya gelinişi siz; Babil sürgünü yiyen, Mısır’dan atılan “İsrail’in İkinci Milletler Topluluğu’nun Roma İmparatorluğu’nun elinde acıklı sona ulaşmasının hikayesini” iyi bilen Siyonistler için; “Üçüncü Milletler Topluluğunun iradesinin yakın olduğu” korkusunu yüreklerinde histetmesinin başlangıcı sayabilirsiniz.. Tüm bunları sıralayınca gelinde “ Teşekkürler İsrail!” demeyin.. Gerçeklerin ortaya çıkması için elbette Filistin'de dram yaşanması, Lübnan'ın çoluk çocuk, yaşlı kadın vahşet gösterilerinin uygulama alanı olması gerekmezdi. Milletimin fertlerini bir birlerine daha da yakınlaştırdığı, kimi aydınların gözünü açtığı, yan yana gelip konuşmayanları aynı platformlarda buluşturduğu, aynı duygular için gönülleri birleştirdiği için; “ Teşekkürler İsrail... “ 15 Ağustos 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder