24 Ocak 2019 Perşembe

AYASOFYA CÂMİİ’Nİ AÇMAYA KİMİN GÜCÜ YETER?

Necati Çavdar bir fotoğraf paylaştı.

Ayasofya
Sen! ..
Suskunken; sızlamaz mı, kemikleri Fatih'in
Sen! ..
Mahzunken; bükülmez mi boynu Eyub'un
Sen! ..
Kilitliyken; kırılmaz mı gönlü milletin
Razı olur mu? ..
Fethi emreden Resul'un..
Ey müminler! ..
Açın ellerinizi semayı inletin
Bu gün geldim..
Yine kilitlisin, mahzun, hüzünlü..
Sende yüklü;
Milletimin talihi, düğümlerin çözümü
Cihan sultanlarının secdeye vardığı mabet
Senden..
Kıtalara saf saf ordular gönderirdi, ümmet
Sende gizli..
İnananların kaderi, şarkın mukadderatı
Diner;
Mazlumların ahı, senden alır kurtulanlar beratı
Ağlarım gülmezsen; başımız değmez göğe
Sustursalar da seni;
Yetmedi güçleri şahadetlerine! ...
Dilin susmuş, bülbüller ötmez olmuş ne gam?
Benden ayrısın güya;
Milletin kalbindesin her an
Cihan sultanlarına su veren çeşmeler
Kurumuş menbağı, mesken tutmuş yosmalar! ..
Ne deriz,
Sultanlar Sultanı'na dönünce feleğin çarkı
Dibinde meyhane, rengin ne;
Kalmamış Bizans’tan farkı? ...
Ey Ayasofya! ...
Sen mi hicran et, yoksa ben mi? ..
Susturdular aldılar;
Sende sembolleşen cevherimi
Kızılay'da başörtüsüne ağlayan bacı! ...
Ayasofya ile ancak diner, gözlerinin yaşı
Maddenize değil, ruhunuza zincir vurmuşlar
Ebediyen kurtardım diyenler;
Düzen, kurmuşlar
Çağ açan Hakan yok;
Alnına hilali kim assın,
Ümit şairi Akif yok;
Hicranını kim yazsın? ...
Bu ülkeye, bu millete;
Melekler intizar etmez mi,
Yüce davaların varisi devlet!
Bir kararname yetmez mi?
Ayasofya,
Elbet açılacak; açın, kurtarın! ..
Açın ki;
Milletin gönül tahtına oturun
Ey vekiller;
Kaldırın parmağınızı
Ayasofya'nın zincirleri kırılsın
Halktan aldığınız iradeyi kullanmazsanız;
Tutulsun diliniz, 'Kurusun elleri'niz
Söyleyin;
Sizi bağlayan nedir, bilelim? ...
Çözemezsiniz,
Bırakın millete çözelim
Kıralım zinciri,
Boğum boğum ezelim.
21.12.1989
Sultanahmet
Senden dağılır müjdeler; cihana dalga, dalga
Senden name bekler mahzun Üsküp, Bükü, Buhara
Bey uykuda; uyku ölüm değil iyi bilin uşaklar
Gözler sende; haber bekler beş kıtada ulaklar
Sökemezler etle tırnak gibiyiz, ne yapsalar nafile
Sana yakışmaz uzun uyku;
Silkin, kalk bu halin ne? ..
..........
Bakü’den barut sesi, Kandahar’dan top gelir
Sofya’dan inleme, Selanik’ten ah! .. Gelir
Yankılanır ezanlar, ışık olur aleme
Huzur, güven verir Türk’e Arap’a, Acem’e
........
Esir Kutlu Kudüs seni gözler
Suskun şanlı Beytullah seni özeler
Sende; bütünlenir coğrafya, sende dirilir
Sen; sembolüsün büyük davaların
Dün senleydik, ümidimiz sende yarınların
Kubben altında secde edemedim Rab’ba
Melekler, şehitler, gönül erleri Hak’ta
........
Fethiyle değişmedi hiçbir yer için çağ
Hakka zincir vurulmuş, batıla çekilmiş yağ
Bedelindir; Resul işareti, binlerce şehit
Ödenmez bedelin cihan durdukça hiç
Ne yazık seni; benden aldılar
Şahsında benim ruhumu çaldılar
Ey Ayasofya! ... Seni çok hırpaladılar
Ruhunu söndürmek isteyip yağmaladılar
.........
Kaç kez geldim kısmet olmadı örmek
Yakındır inşallah secdeye varmak
Yetti gayrı.. İlahi, günahımız ne?
Tövbe, kadirsin, aklımız ermez keremine
Açılır, bir gün sana giden yol
Yıkılır; geçilmez denen surlar, metin ol
Çok bekledin, kavuşmamız ne zaman? ..
Biz üç nesil:
Açamadık, kıramadık kapındaki zinciri
Dedem:
İmanla,”ebediyen kurtardım” diyen
Babam:
Dedemin hatıraları ile uykuda gezen
Ben:
Gözeri mahmur, karanlığı yırtan şafağı bekleyen..
........
Müjde; hep “yeni” olan, her “yeniyi” eskiten genç
Geliyor kurtaracak; güneş çağının aydınlık nesli genç
Müjde fethiyle çağ değişen ulu mabet;
Yıkılıyor putlar tek tek, Allah inancı kaldı tek..
Güneş, doğacak bak seher çıktı
Bu saba rüzgarı daha evvel yoktu
Müjdeler; aydınlık günler eliyor
Milletin üstündeki zulmet eriyor
Güneş çağının altın nesli:
Ta ezelden ebede çağ açacak;
Fetih nesli geliyor
.....
Dengeler değişir, paktlar yıkılır
Yakındır; öldü denen aslan dirilir
Yakındır; elbet bu hesaplar görülür
Bulanık su; akar, akar durulur
Evren; her gün yeni kurulur
Şahsında çağlara hakikat mührü vurulur
Ey Ayasofya! .. Odağısın, her oluşun
Mihverisin; her devleşişin
İçindesin; her dirilişin
Hakkın değil; keder, gül artık
Sen gül ki alem gülsün
Çünkü sen cihan bülbülüsün
Henüz gelmemişti son din
Hak adına yapılan sendin
Ne zaman gelmesi yakın oldu yüce din
Din adına çelişkiler odağı idin
Gelince o kutlu son din
Kurtuluşun için verdi
Emri, Sultanı din
Ermek için kutlu payeye
Can verdi nice serdarı din
Çok şehitler verildi, sönmedi umut..
Çünkü henüz düşmemişti put
Muhasaralarla beraber yıkandın, olgunlaştın
Resurullah işareti ile şereflenip, nurlandın
İslam’a Hilal olmuşsun, Türk’e yuva
Türk’ün vücudusun, İslam’ın ruhu
Beyoğlu’nun uğultusu mu bastıracak?
Süleymaniye’yi, Sultanahmed’i,Eyyubu
Saki alınmış; zıpırlar kerhanesi olsun diye
Görselerdi sokaklarındaki hali
Beyinleri fırlardı külhanbeylerinin bile
Ne yazık ki; seni benden aldılar
Müze diye; seni benden çaldılar
Benim imanımla kazandılar
Sende sembolleşen cevherimi adılar..
Tarih Arşivi
AYASOFYA CÂMİİ’Nİ AÇMAYA KİMİN GÜCÜ YETER?
Her gelen sağcı iktidar “Ayasofya’yı açacağız” der. Sonra geri çekilir.
1988’de bir gazetecinin suali üzerine Yunanistan’ın İstanbul konsolosu “Ayasofya Türkiye’nin iç meselesidir. İbadete açılırsa iddia edildiği gibi bir koz ileri sürmez” demişti.

Ayasofya Câmii, 11 asır kilise, 5 asır câmi olarak hizmet verdikten sonra, Bizans mozaikleri uğruna 1934’de sıhhati hâlâ münakaşa mevzuu bir bakanlar kurulu kararnâmesi ile müzeye dönüştürüldü. Ardından da ibâdete kapatıldı. Kararnâme “Etrafındaki vakıflara ait binaların yıkılarak temizlettirilmesi ve diğer binaların istimlâk, yıkma ve binanın tamir ve muhafazası masrafları Maarif vekilliğince verilmek üzere Ayasofya Câmiinin müzeye çevrilmesi tasvip ve kabul olunmuştur” diyor. Sonradan Kültür Bakanlığı kurulunca, müzeler buraya bağlanmıştır. Ayasofya, ibâdete kapatılan tek câmi değildir. Yeni devirde yüzlercesi kapatılmış; başka maksatla kullanılmış; yıktırılmış; arsası satılmıştır. Kimse dile getirmez ama Konya’daki Mevlânâ Câmii bile hâlâ müzedir.
ıkılsa da kurtulsak!

Demokrat Parti hükümeti iktidara gedikten sonra Ayasofya’yı ibadete açmayı düşündü. Milliyetçiler Cemiyeti bunu müdafaa edenlerin başında geliyordu. Avukat Bekir Berk, hükümete açık mektubunda, Ayasofya’nın bu hâline yalnızca Yunanlıların sevineceğini söylediği için laikliğe aykırı davranmaktan hakkında dava açıldı; mecmuası da kapatıldı. Tam o sırada “Ayasofya’nın câmi olmasını isteyenlerin kafası ezilmelidir” diyen bir gazetenin yazarı Ahmet Emin Yalman, Malatya’da Hüseyin Üzmez adlı bir genç tarafından vuruldu (1952). NATO sebebiyle Yunanistan’ı gücendirmekten çekinen hükümet, bu hâdise üzerine iyice geri adım atmak zorunda kaldı.
1967’deki ziyaretinde Papa VI. Paul, Ayasofya’da diz çöküp dua etmek istediğinde, Dışişleri Bakanı Çağlayangil, "Burası câmi ya da kilise değil, müzedir. Burada dini tören yapılamaz" diyerek inkılâbın onurunu korumuştu. Sultan Mecid’in yaptırdığı Hünkâr Mahfili, 8 Ağustos 1980’de Süleyman Demirel tarafından ibadete açıldı ve Ayasofya’dan tekrar ezanlar okunmaya başladı ise de, 12 Eylül’den sonra eskiye dönüldü. 1992’de Yıldırım Akbulut Hünkâr Mahfili’ni tekrar ibadete açtı; tamamını açmayı da va’dedince, tepe taklak oldu. Tapusu, bugün bile Sultan Fatih vakfı üzerine kayıtlı Ayasofya’yı, açmaya, MSP dâhil hiçbir hükümetin gücü yetmedi. Yıllarca Ayasofya kürsüsünde ders veren Abdülhakîm Arvâsî’nin, “Yıkılsa da Müslümanlar bu zilletten kurtulsa!” dediği rivayet edilir.

Bizans’ta resimleri haram kabul eden ikonoklazma (ikona kırıcılık) cereyanı devrinde (726-842), mozaiklerin tamamı kazınmıştı. Sonra yapılanların üstü, fethin akabinde alçı ile kapatılmıştı. Bir kısmı da zaman içinde kazındı. Sağlam kalanların çoğu da 1894 zelzelesinde döküldü. Müze yapılmadan evvel günlerce polis kordonu altında tutulması, içindeki mozaiklerin, müzeye bahane olsun diye sonradan yapıldığı kanaatini hâsıl etti. Halbuki mozaiklerle zemin arasına ahşap bir asma kat yapılarak câmi muhafaza edilebilirdi. Turistler, Sultan Ahmed Câmii gibi gezerdi. Kaldı ki canlı resmi bulunan yerde namaz kılıp kılmamak Müslümanların şahsî meselesidir.Yunanistan’a bir jest olur!

Suat Hayri Ürgüplü’nün başbakanlığı sırasında (1965) Mehmed Şevket Eygi, Bugün gazetesinde Ayasofya’nın ibâdete açılması istikametinde neşriyat yaptı. Necib Fâzıl da bu mealde Millî Türk Talebe Birliği’nde bir konferans verdi. Bunlar amme efkârında bir uyanışa sebebiyet verdi. Gençler Ayasofya önünde nümayiş yaptı. çok Bunun üzerine Devlet Bakanı Mehmet Altınsoy radyoda: “Bizim de hükümet olarak düşüncemiz böyledir” dedi. Ertesi gün Hürriyet gazetesinde, “İnönü, başbakanı ziyaret etti. Devlet arşivlerinin ehemmiyeti hakkında bilgi verdi” haberi çıktı. Hükümet de, bakanın sözünü yalanladı. Hâdise, çoklarının hatırına Yunanistan ile yapılmış gizli bir anlaşma dedikodusunu getirdi.

1930’ların başında Balkan devletleri arasında bir ittifak anlaşması mevzubahisti. Balkan Paktı denilen bu anlaşma hususunda Atatürk’ün Celal Bayar’a, “Ayasofya’yı müze yapsak, Yunanistan’a bir jest olur!” dediği malumdur. Belki Atina çoktan bu anlaşmaya razıydı da, taviz için ortalıyı velveleye vermişti. Ama dedikodu başkadır: 1934 Balkan Paktı arefesinde, Yunan gazeteleri, Atatürk’ün ailesiyle alâkalı bazı vesikaların bulunduğunu iddia etmişti. Güya Atina, amme efkârının hoşuna gitmeyecek bu neşriyatın durdurulması karşılığında, Ayasofya’nın kiliseye dönüştürülmesini istiyor; Ankara, kilisenin Müslümanlarda infial meydan getireceği gerekçesiyle, şimdilik müze yapılmasına razı geliyor. Bu arada Fransız Lu mecmuası bu vesikaları ele geçiriyor ve neşredeceğini ilan ediyor.Buna dair Paris’te doktora yapan bir arkadaştan ricada bulundum. Şöyle anlattı: Milli Kütüphane’de Lu koleksiyonunu buldum. Lucien Vogel’in çıkardığı ve Fransa’nın en eskilerinden biri olan mecmua, Ankara aleyhtarı yazılarla doluydu. Son sayılarında “Ankara’nın diktatörü ile görüştüm” başlıklı bir yazı dizisi vardı. Ancak Atatürk ile alâkalı vesikaların ifşa edileceği söylenen son sayı kütüphanede yoktu. Memure hanım, dışişlerinin rezervi sebebiyle mecmuanın son sayısının okuyucuya verilmediğini söyledi. Anlaşılan Ankara’nın talebi üzerine Fransız hükümeti mecmuayı kaldırtmıştı”. O sene kapanan Lu’nun son sayısını, ben de sonradan yakın tarih hakkındaki emsalsiz malumatıyla tanınan Konya kütüphane müdürü Lütfi İkiz’de gördüm. Neşriyat, Atatürk’ün nüfus tezkeresinden ibaretti.
Prof.Dr.Ekrem Buğra Ekinci
http://www.ekrembugraekinci.com/makale.asp?id=432

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder