10 Ocak 2019 Perşembe

Anadolu’da iyiler; Hz. Peygamber ve dostları.. Kötüler; Hz. Peygamber ve dostlarına düşman olanlardır

Anadolu’da iyiler; Hz. Peygamber ve dostları..
Kötüler; Hz. Peygamber ve dostlarına düşman olanlardır 

https://www.facebook.com/servervakfi/photos/a.521583817862521/521583854529184/?type=3&theater


SERVER Vakfı’nda TOBB Ünv. Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Rıza YILDIRIM, “Kerbela ve Muharrem” konusunu işledi.


“Ailemizde, toplumda ve Türkiye’de konu Hz. Hüseyin olunca kimse O’nun hakkında kötü düşünmez. Kötü söz söylemez. Ancak konu Yezit olunca algı farklılaşır. O halde 14 asır sonra bile hakkında en ufak kötülük düşünülmeyen, Hz. Peygamber’in sevip kokladığı, oyuna ortak olduğu torununu kendilerini Müslüman gören kişiler nasıl olup da katletti?...
Bu durum sosyolojik olarak nasıl mümkün olabilir…?” sorusunu sorarak cevap aradı..

Yrd. Doç. Dr. Rıza YILDIRIM, bu konuda ki düşüncelerini şöyle ortaya koydu:

Kerbela hadisesi, erken dönem İslam tarihini anlamak için önemlidir.
Kerbela olduktan sonra dünya yıkılmadı. Yapanlar iktidarını korudular.

Kerbela’dan sonra da Yezit’e biat etmeyen Hz. Hüseyin’in katlini kabul etmeyen Medine kuşatılıp, sahabe evleri ganimet malı gibi yağma edildi. 40’a yakın sahabe öldürüldü.
Mekke ‘yi kuşattılar. Mancınıkla atılan ateş sonucu Kâbe örtüsü yandı.
Bunları ve Hz. Hüseyin’in katledilmesini izah edilebilecek bir durum değiliz.
O halde Hz. Hüseyin’i katletmeye varan hadiseleri yapanlar nasıl ve ne şekilde Müslümanlardı?..

23 yıllık Saadet Devri’nde her yıl Müslüman olanların yıl yıl farklı anlamları var idi.
Hicret öncesi…
Bedir… Uhut…Hendek…
Hudeybiye ve Mekke’nin fethi sırasında Müslüman olanların durumu farklı idi.
Mekke’den Habeşistan’a Hicret izni verilenler ancak 100 kişi kadardı.
Bedir’e katılanlar 314
Uhut’da bulunalar yaklaşık 700 kişi..
Hudeybiye’de bulunalar 1400 kişi..
Mekke’nin fethinde bulunanlar 10 bin kişiydiler.

Peki bu artış neden ileri geliyor?...
Hudeybiye barışı sonrasındaki iki yılda Müslümanlar çevre kabilelere tebliğ imkânı verdiği içindir.
Veda Haccı’nda ise 120 bin Müslüman bulunduğu belirtiliyor.

13 yıllık Mekke döneminde Müslüman olanlar, şeksiz ve şüphesiz inanlar idi. Çünkü bu kişileri eza cefa bekliyordu. Ve imanları için buna katlanan insanlardı.
Medine döneminde Müslümanların bir sosyal durumu, dayanışması ve rahatlığı vardı. Mekke dönemine göre daha az sıkıntı çekiliyordu.
Hudeybiye antlaşmasından sonra artık Arabistan’da İslam’ın yükselmesi söz konusu idi.
Mekke Fethinden sonra Arap yarımadasında artık İslam dışı bir olay yok ve teoride Müşrik yok.. Herkes inandım diyor.
Ancak bu dönemde ki tabiiyet, siyaseten tabiiyettir.
Çünkü artık müşriklerin hayat alanı yok. Ya inandım diyecek ya da çıkıp gidecek, başka alternatif yok.
İnanç değiştirip, yeni inancı içselleştirip özümsemek bir süreç işidir.
İlk defa Hz. Ömer devrinde kime ne ganimet verildiğinin işlendiği “DİVAN DEFTERİ” inde Müslümanların Islama girişlerine göre farklı davranıldığı açıkça görülüyor..
Çünkü ilkler, İslamı iyi öğrenip içselleştiren ve her zorluğa katlanan kişilerdi.

Hz. Peygamber’in vefat ettiğinde mevcut Müslümanları ezici çoğunluğu, İslam’ın ana ilkelerini henüz içselleştirmeyen kitlelerdi.
Bu insanların çoğunluğu Medine’de yaşayan büyük sahabelerin terbiyesinden geçmemiş insanlardı. O nedenle “sahabe” tanımında netleşmeyen durum var.Veda Haccı’nda bulunan 120 bin kişinin aynı derecede sahebe olduklarını söylemek zordur.

Ordunun çoğunluğu da bu bedevilerden oluşuyordu.
Bunlar Hz. Peygamber’in torununu tanımayabilirler. Hatta O’nun Hz. Peygamber’le ilişkisini derinlemesine kavramaları mümkün olmayabilir.
Kerbela olayının arka planında böyle bir sosyolojik durum var.

ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASI ve ANADOLU’DA “KERBELA” ALGISI

İslam dünyasında batılı anlamda tarihçilik yok. Batılı anlamda tarihçilik 19.yy da başlar.
Çünkü İslam dünyasında sistematik tarih analizi yapılmaz.
Bunda, kötü hadiselerin üstünün örtülmesi..İyi olayların öne çıkarılarak model alınması tercihinin rolü vardır.

Anadolu’nun İslamlaşması sürecini en iyi izah eden Destanlardır.
Bu destanlardan;
Battalname, İslam’ın Anadolu’ya ilk girişini anlatır.
Türklerin Anadolu’ya gelişine kadar Battal Gazi’nin ana üssü olan Malatya, (Edirne gibi…) “Serhat “ şehridir. Bazen Müslümanlar alır bazen Bizans.
Danişmetname, Anadolu’nun İslamlaşmasını anlatır.
Saltukname ise Balkanların İslamlaşmasını konu eder.
O dönem toplumunda sosyalleşme mekanları dergahlardır.
Dergahlarda medahlar destanları anlatırlar…
Maktel-i Hüseyinler okunur. İlk Türkçe Maktel-i Hüseyin, 763 (1362) yılında Kastamonu’da yazılarak Candaroğulları Beyliği hükümdarlarından Kötürüm Bâyezid’e ithaf edilmiş olan ve 10 bab (bölümden ) oluşan Maktel-i Hüseyin’dir.
Bu metinlerde tarih anlatılmıyor. Destanlar, sade bir kişiye ait metinler değil. O günün insanının ruh hali ve anlayışıyla destanlar oluşuyor.

Bu detanların tümünde KERBELA’ya göndermeler var. Destanlarda ve Maktel-i Hüseyinlerde algı şöyle:
Hz. Peygamber ve onun yakınları merkez. Ona dost olanlar dost. Yani hakiki Müslüman..
O’nun karşısındakiler düşman.
13- 14- 15. yüzyılda Anadolu’da anlayış böyle
Dost olanlara “Sünni..”
Düşman durumda olanlara ise “Harici “ deniyor.
Destanlarda ki “harici” algısı bilinen “hariciler” gurubuyla ilişkisi yok. Sadece Hz. Peygamber ve onun dostlarını sevmeyenler olarak görülüyor.

Destanlarda ve Anadolu da halkın algısında Sünnî ve Haricî kavramlarına günümüzdekinden farklı özel bir anlam yüklenerek Hz. Hüseyin taraftarları için “Sünnî” kavramını kullanırken, Yezit ve taraftarlarına ise kötüler kavramı içinde “Haricî” demektedir.
O dönemlerde
Şia’ya ise Rafizi deniyor.
Anadolu’da MAKTEL-İ HÜSEYİN ‘ler çok okunup anlatılmasına rağmen 12 İmam Şiası, tutulan benimsenen bir şey değil.

Osmanlıda Muharrem ayında bütün dergâhlarda Kerbela konuşuluyor.
14- 15. asırdaki Kerbela kültürü bu gün Anadolu’da yok.
Çünkü Sefavi – Osmanlı siyasal ve askeri çekişmesi sonucu Kerbela bilinci ve ilgisi zayıflamış.

- Klasik Şia – Sünni ayrımı Hz. Peygamber’in vefatıyla siyasal ve halifelik üzerine başlar.

- Anadolu’daki olgu da çizgi, yarılma Kerbela’da tebellür eder. Burada Hz Hüseyin’in şahsında müşahhaslaşan Hz. Peygamber ve dostları (Muhibban-ı Hanedan)ve bunun karşısında oalan Yezit ve Emevi dostları vardır.
Dolayısıyla H z. Peygamber, ve Ehl-i Beyt’le beraber Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman’da iyiler tarafında kalmaktadır.
Diğer tarafta Yezit ve adamları olan kötüler kategorisindedir.
Anadolu Aleviliği bu algıdadır.

- Siyasal çekişmeler çok kere algıları farklı kılabiliyor.
Tıpkı günümüzde Suriye örneğinde olduğu gibi.
Uluslar arası siyaset ve diplomasi birçok dini kavram ve olguyu kendi mecrası dışına çıkarabilir.
Tıpkı bunun gibi Sefavi – Osmanlı çekişmesinde de yaşandı. Kavramlar farklı yerde değer buldu.
Oysa Şah İsmail tahta geçtiğinde İran’ın çoğunluğu Sünni idi.
Hazar denizi güney kenarında dağlık alanda önce Islama geçmemekte direnen sonra İslam olmak zorunda kalınca 12 İmam Şiası anlayışında olan Fars guruplar vardı.
Bunun içindir ki Şah İsmail, Şia’yı bilenleri Lübnan’dan getirterek sitemi oturtmaya çalıştı.
Şiilik – Farisilik ilişkisine dair Türkiye de hâkim görüş şudur:
Farslar; kendilerinin yüksek bir kültürden gelmelerine rağmen bedevi Araplar karşısında güçle eğilip ve kılıçla Müslüman olarak yenilmeyi içlerine sindiremediler. Ezilmişliklerini Şia ile ortaya koyuyorlar.
Hz. Hüseyin’in Hanımı ve Hz. Zeynelabidin’in anası İran Kisrası’nın kızı.. Dolayısıyla Farslar bir ailevi yakınlık buluyorlar.

- Sünnü Ulaması;
Erken dönem İslam tarihindeki olaylara bakışında iyi örnekleri al. İnsanların kafasını kötü örneklerle karıştırma anlayışındadır.
Dolayısıyla profesyonel tarihçilik ve kronolojik tarih anlayışı İslam’a zarar verir diyorlar.

- Müslüman olan toplulukta Kerbela konusunda Yezit taraftarı çıkmaz.
Ancak bu gün Kerbela konuşulunca Şialık gibi başka olgular çıkıyor.
Siyasal muhalifler, muhalefetini Şia karakteri ile ortaya koyuyorlar.


(Necati Çavdar)
 — Hayati OdabaşıIbrahim Kolçakoğlu ve Necati Çavdar ile birlikte.

Görüntünün olası içeriği: 14 kişi, iç mekan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder