ÇILGIN PROJELER ve BAĞIMSIZLIK
Necati Çavdar - 13 Şubat 2012/ Alsancak
Evliya Çelebimiz, bir zamanlar gerçekleştirildiğinden bahisle İstanbul'un doğu yakasında ki kanalı hayal ediyor..
Bizde "Bir gün Ankara Haliç'le İstanbul ve kara deniz'e bağlanır mı?" sorusuyla biraz daha ileriisne gidiyoruz.
Hayal bu ya.
Olur mu olur.
Sapanca üzerinden bir koldan Marmara'ya.. Diğer koldan Sakarya üzerinden Karadeniz'e bağlanır.
Ve Sakar'ya Ankara Çayı ile Başkentin göbeğine gemiler indirir.
Daha ilerisi .
Ankara Çayı, Kızılırmakla birleşince Boğazla Karadenizle kucaklaşan Marmara, iki koldan Karadeniz'e bağlanı verir..
Çılgınlık bu ya..
Başbakan Erdoğan; İstanbul'un Avrupa yakasıyla ilgili "çılgın projesini" açıkladı..
Başbakan'la telefon görüşmesi yapan Sabah Gazetesi yazarı Hıncal Uluç'un "İki cümle ile projenin adını söyledi. Telefon elimde dondum kaldım.. Bu İstanbul konusunda bugüne dek duyduğum en çılgın proje.. Biri bana "Bin proje say" dese, bin gün izin verse aklıma gelmez. Öyle çılgın. Bu projeyi, bir TV canlı yayınında Türk ve Dünya kamuoyu na açıklamak Başbakan'ın hakkı.." dediği proje "KANAL İSTANBUL"...
Darısı Ankara'ya "Haliç" getirecek olan İstanbul'un Asya yakası projesine...
Geçmiş'de de "çılgın projeler" yapılmış..
"Sarı Selim" olarak da anılan II. Selim, Kütahya sancakbeyi iken aldığı, babası Cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın ölüm haberi üzerine İstanbul'a gelerek 30 Eylül 1566 günü 42 yaşında iken tahta geçer.
Emrinde babası Kanuni döneminden kalma Sokullu Mehmed Paşa gibi dirayetli ve cihana yön veren tecrübeli "Devrin büyük devlet adamları " vardır.
O sırada Astrahan'ı Osmanl^'dan alan Rusların amacı güneye doğru inmekti. Osmanlı Devleti 13 yıl sonra Astırhan'a sefer düzenlemeye karar verdi. Bu seferle beraber Don ve Volga ırmakları arasında bir kanal açarak Don ve Volga nehirlerinin birleştirilip Osmanlı donanmasına Hazar Denizi yolunu açma projesi düşünüldü.
Bu sayede Karadeniz ve Hazar birbirine bağlanacak...İran tehlikesi ve Rusların güneye inme hayalleri ortadan kalkacaktı.
Öte yandan Okyanus'un sert dalgalarına dayanamayan Osmanlı donanması Hazar 'a inmiş olacaktı. Hazar Denizi'ne donanma indiriren Osmanlılar. Orta Asya'ya uzanarak Asya içlerine hakim olabileceklerdi
Batı cephesi sağlama alınmak üzere Avusturya ile 8 yıllık bir barış anlaşması imzalanır.
Devrin sultanı ll. Selim emri verir. Hazar ve Karadeniz, Don ile Volga nehirlerinin bir kanal vasıtasıyla birleştirilmesiyle birbirine bağlanacaktır.
Kanal açılma işi Defterdar Kasım Bey'e verilir.
Şıkk-ı sâni defterdarı Kasım Bey, Kefe Sancakbeyliği’ne tayin edilerek, bu iş üzerinde incelemelerde bulunması istenir.
Don - Volga Nehri yani "volga kanalı" için gerekli para ayrılır.
Kasım Bey’in raporu üzerine Rusların muhtemel taarruzlarına karşı Don Nehrine binlerce asker gönderilir.
Kanal işinde çalışacak olan amele taburlarından üç bin Yörük, Müsellem ve Tatar’dan başka üç bin Yeniçeri ile 20 bin tımarlı süvari de gider.
Kanalda kullanılmak üzere Kefe’de yapılacak gemiler için hassa reislerinden Hızır Reis kaptan olarak gönderilir.
Çalışmalar fiilen başlar..
Üç ay süren faaliyet sonucunda iki nehir arasındaki mesafenin üçte biri kazılır.
Fakat...
Aynı sıralarda İnebahtı'da Osmanlı donanmasının neredeyse tamamının imha edilmesi üzerine projeye ilginin azalması,
Kanal'ın üçte biri tamamlanmış olmasına rağmen bu projeyi başından beri baltalamaya çalışan Kırım Hanı'nın “Kışın şiddetini ve dokuz ay sürdüğünü” amele ve askerler arasında yayarak olumsuz propagandaları asker ve işçiler üzerinde olumsuz etkiler bırakır. Kışın gelmesiyle proje yarım kalır ve bir daha devam edilmez.
Diğer yandan Akdeniz’in Asi Nehri ile Fırat Nehri üzerinden Basra Körfezi’ne birleştirilmesi şeklinde ki bir başka “Osmanlı" dönemine ait "çılgın proje” hayata geçirilemez.
Süveyş kanalının açılması düşüncesi de yine Sultan İkinci Selim zamanında gündeme gelir.Mısır Beylerbeyinin sunduğu Süveyş Kanalı açılması düşüncesiyle ön adım olarak Sudan zaptedilir. Ancak bu proje de yeterince önem vermemesi yüzünden o dönemde sonuca ualaşamaz.
Ve
İzmit Körfezi Sapanca Göl Sakarya Nehri üzerinden Karadeniz'e alternatif bir boğaz açma gibi çağının ötesinde projeler geliştirilir.
....
"Hazar’ı Karadeniz’e bağlayalım"
Çağına damga vurarak o devleti ötelere taşıyacak projeler sadece bizdemi olur?
Hayır.
Çünkü ;
Kanallar; tarihi rol, stratejik üstünlük veya bölgesel bir güç gibi düşüncelerle gündeme gelir.
16 Ekim 2007 'de Rusya, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve İran’dan oluşan Hazar beşlisi,İran’ın başkenti Tahran’da bir araya geldi.
İran’ın başkenti Tahran’da Hazar Denizi’nin yeraltı zenginliklerini paylaşmak üzere masaya oturan beş ülke temsilcilerine, suikast planı iddialarına rağmen bu ülkeye giden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin,
"Hazar’ı Karadeniz’e bağlayalım" teklifinde bulundu..
Dünyanın enerji nabzının Hazar’da attığını belirten Putin, Hazar’ın yakın bir gelecekte açık deniz haline getirilmesi için ilginç öneri sundu. Hazar’a akan Volga nehri üzerinden Azak ve ardından Karadeniz’e kanal açılabileceğini belirten Rusya lideri,
"Hazar’ın kanalla Karadeniz’e bağlanması fantezi değil, gerçekleşebilecek bir projedir. Rusya gereken desteği sağlamaya hazır" ifadesini kullandı. Putin’in Hazar’ı Karadeniz’e bağlama önerisi 90’lı yıllarda batı tarafından Türkiye eksenli Doğu-Batı ulaşım koridoru projesine rakip olarak değerlendirildi.
......................
Sakarya ve İzmit’i birleştiren ikinci Boğaz
Bir büyük kanal projesi de İskender'den
Biz büyük iskenderi bilirzi de diğerlerini bilmeyiz.
Bunları ve diğer üç İskender'i büyük soyolog,dilci, şavaş muhabiri, Sayyah olan rahmetli Evliya Çelebi'den öğreniyoruz.
Evliya Çelebi, yaklaşık dört bin sayfa ve 10 ciltten oluşan meşhur Seyahatname'sinde Orhan Gazi zamanında Akçakoca'nın fethettiğini bildirdiği İzmit'i anlatırken şöyle diyor:
İzmit Kalesi: Yunanlıların Aleksandra dedikleri İskender ki asıl adı İskender-i Yûnâni'dir, Peygamber'den 832 yıl önce bu İzmit şehrinde dünyaya gelmiştir.
Ama Filkos oğlu İskender( Mekedonya kralı meşhur Büyük İskender), Rumeli'de, Kavala'da doğmuştur. Yunnalıların sözüne göre bu dünyaya 4 iskender gelmiştir. Ama bu İzmit'te doğan İskender yüce bir padişah olup İzmit'i iamar ederek metin bir kale yapmıştır ki İstanbul'a benzermiş. Hala yapısının eserleri, burçlerı, kuleleri bellidir. Yunna tarihlerinde İzmit şehrine 'İskender Makadonya' derler. İskender temmuz ayında İstanbul karşısındaki Çamlıca dağlarında yaylanırdı. Şimdiki Üsküdar bile İskender'den bozma kelimedir.
İskender, İzmit'in doğu tarafındaki Sapanca Gölü'nü yararak İzmit Körfezi'ne akıtmıştır. Sakarya Irmağı ile Karadeniz ve İzmit Körfezi arasındaki Kocaeli ve İzmit bir ada gibi kalmış imiş.
Sonra İstanbul tekfuru bulunna Kostantin, Sapanca halicini kapatıp İzmit'i adalıktan kurtarmıştır. Ama Osmalı hanedanı yine dilek edinse Sapanca gölü, İzmit Körfezi'ne akarak bir kantar odun 5 akçaya, bir tahta 2 akçaya olur ve bütün İzmit gemileri ta Düzce Pazar'a yanaşıp orası ticaret iskelesi haline gelir." ( 2007 de ELİPS KİTAP'dan çıkan "Evliya Çelebi Seyahatnamesinden Seçmeler" Sayfa 115-116)
Buradan anlıyoruz ki İskender, bir kanal açıp, gerek Marmara gerekse Karadeniz'e açılarak hayat alanı bularak Bizans hakimiyetinden İzmit devletinin bağımsızlığını korumak korumuştur.
Bölgeyi tekrar ele geçiren Bizans- İstanbul - tekfuru da kanalı kapatarak, İzmit devletinin yaşamasına imkan vermeyerek varlığına son vermiştir.
Öte yandan Evliya Çelebi, "Ama Osmalı hanedanı yine dilek edinse Sapanca gölü, İzmit Körfezi'ne akarak bir kantar odun 5 akçaya, bir tahta 2 akçaya olur ve bütün İzmit gemileri ta Düzce Pazar'a yanaşıp orası ticaret iskelesi haline gelir."diyerek o günün ekemonik perspektifiyle bu güne ışık tutuyor..
.........
Bağımsılık dedik de.
Çılgın projeler bağımsızlık garantisi oalabilir mi?
Neden olmasın.
Boğaziçi, Osmanlı'nın 1918'de savaşda "yenik" sayılmasıyla 16 Mart 1920'de İstanbul'un işgaliyle egemenliğizden alındı. Hala da Boğaziçi'nde tam olarak egemenliğimiz sözkonusu değildir.
Malum Lozan ile elimiz kolumuz olan Anadolu ve Rumeli bağlandı. Boğazlarımız, "milletlerarası kurul idaresine verilerek" bağazımız sıkıldı. Boğalzar, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile kurulmuş bulunan "Uluslararası Boğazlar komisyonu" idaresiyle hakimiyetimizden çıkarıldı.
Lozan İmzalandığı gün İstanbul, tanınan devletin Payıtahtı ve Hilafet merkezidir.
Malum, Lozan imzalanana kadar da İstanbul'un düşmanlarca işgali devam eder. Lozan'dan ancak 2,5 ay sonra işgalciler İstanbul'dan çekilir.
Ne hikmet ise Ankara'ının 13 Ekim'de Ankara'nın BAŞKENT oluşu işgal kuvvetlerinin İstanbul'u terk ettiklerinden (Resmi tarih 6 Ekim diyor . Fakat işgal kuvvetleri, 2 Ekim 1923 günü Türk komutana teslim ederek törenle İstanbul'dan ayrılır. ) bir hafta sonradır.
Fakat yine ne hikmet ise Devlet Başkanı olan Mustafa Kemal, İstanbul'a 1927 yılına kadar gelmez.
Sonraki siyasi gelişmeler, özellikle İngiltere'nin bastırmasıyla ve İngiltere Kralı 8. Edward ile Madam Simpson'un Akdeniz'deki "aşk kaçamağında" -bir poker partisinde İngiliz elçisine rica eden Mustafa Kemal'in kuvetli arzusuyla - ülkemize torniston yaptığı yıl olan 1936 da Montrö Antlaşması anlaşmasıyla "Boğazlar" kısmen hakimiyetimize girdi. Zaten anlaşma için İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya ile S.S.C.B. ve Yugoslavya’ ya verilen "nota"nın gerekçeide "siyasal şartların değişmiş olması"dır.
1923'te Lozan Antlaşması ile birlikte imzalanan Boğazlar Sözleşmesinin yerine geçen Montrö, 1936'da 20 yıllığına imzalandı. Süresi 1956'da doldu. Fakat döfakto işliyor..
Şimdiki halde Türkiye’nin “Boğaz’ı kapatıyorum” demesi mümkün değil.
"KANAL İSTANBUL" ve 21. Yüzyılda Kurulan Hayal..
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 27 Nisan 2011 günü İstanbul Kongre Merkezi'nde, ''Türkiye Hazır Hedef 2023, İstanbul Hazır Hedef 2023'' projesinin tanıtım toplantısında yaptığı konuşma ile kamuoyunda ''çılgın proje'' olarak adlandırılan . İstanbul’un Avrupa yakasında, İstanbul’un batısında, Karadeniz ile Marmara denizinin arasına yapılacak bir kanal projesini açıklıyordu.
İstanbul'u ''hayal şehir'' olarak tanımlayan Yahya Kemal'in İstanbul üzerine yazdığı ''Deniz'' adlı şiirinde ki
''Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız
Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervasız, yürü!
Hür maviliğin bittiği son hadde kadar
İnsan, alemde hayal ettiği kadar yaşar'' sözleri ile sözleri ile konuşmasına başlayan Erdoğan, bütün büyük zaferlerin, bütün büyük medeniyetlerin temelinde hayal bulunduğunu belirterek,
''Biz de milletimiz, ülkemiz için hayaller kurduk. her bireyin özgürce yaşayabildiği, kendisini özgürce ifade edebildiği, inancını özgürce yaşayabildiği bir Türkiye'nin hayallerini kurduk. yoksulluğun tükendiği, işsizliğin azaldığı, emeğe, ekmeğe musallat olan her ne varsa geri dönmemek üzere gittiği bir Türkiye hayalini kurduk. Biz kardeşliğin, dayanışmanın, paylaşmanın hayalini kurduk ve bu hayalin peşine düştük..
İnsan alemde hayal ettiği kadar yaşar. Alparslan bir hayal kurmuş, Anadolu'nun kapılarını aydınlığa aralamıştır. Osmangazi bir düş görmüş, göğsünden çıkan filizlerin Tuna'dan Dicle ve Fırat'a, Nil'den Drina'ya kadar uzanan bir çınara dönüştüğünü hayal etmiş, bu hayalin peşinde cihan devleti Osmanlı İmparatorluğu'nun tohumlarını atmıştır. Fatih Sultan Mehmet hayal kurmuştur, gemileri karadan yürütmüş, karanlık bir çağı kapatmış aydınlık bir çağın bu kapılarını ardına kadar açmıştır. Süleymaniye Mimar Sinan'ın önce hayallerini süslemiş, ardından İstanbul'un incisi olmuştur. Selimiye Edirne'nin, Türkiye'nin, dünyamızın incisi olmuştur. Çil çil kubbelerin, medreselerin, anıtların, kütüphanelerin, emsalsiz dizelerin ardından hep hayal vardır, hep engin bir muhayyile vardır. Çanakkale Zaferi, hayal kurabilen kumandanların, istiklal hayali kurabilen Mehmetçiklerin eseridir, Mustafa Kemallerin eseridir. Kurtuluş Savaşı, Türkiye Cumhuriyeti hayal kurabilen Anadolu'nun, Trakya'nın eseridir.'''' diye sesleniyordu.
Açıklayacağı projenin, çok boyutlu bir proje olduğunu belirten Başbakan Erdoğan,
"Dünyada içinden nehir geçen nice şehirler var. Ama içinden deniz geçen yegane şehir İstanbul. Şu andan itibaren başlattığımız projemizle İstanbul, içinden 2 deniz geçen bir şehre dönüşüyor. İstanbul'da bu projeyle beraber, 2 yarımada, 1 ada oluşuyor. Anadolu yakası, zaten bir yarımada. Fakat şimdi bir ada oluşacak. Bu projeyle birlikte bir yarım ada daha oluşacak. İstanbul'un Avrupa yakasında, şehrin batısında, Karadeniz ile Marmara Denizi'nin arasına, yaklaşık 45-50 kilometre uzunluğunda bir kanal yapıyoruz. İstanbul'umuza 'Kanal İstanbul'u kazandırıyoruz.'' diyordu..
Acaba ülkenin tam bağımsızlığı,
Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı "Kanalistanbul" ...
Ya da Osmanlının , Sokullu'nun kurduğu hayal , Evliya Çelebinin işaret ettiği projeyle mi gerçekleşecektir?
/////////////////////
Necati Çavdar bir bağlantı paylaştı.
http://necaticavdar.blogcu.com/cilgin-projeller-ve-bagimsizlik/11833946
·
ÇILGIN Projeler ve BAĞIMSIZLIK
Necati Çavdar -
13 Şubat 2012/
Alsancak
Evliya Çelebimiz, bir zamanlar gerçekleştirildiğinden bahisle İstanbul'un doğu yakasında ki kanalı hayal ediyor..
Bizde "Bir gün Ankara Haliç'le İstanbul ve kara deniz'e bağlanır mı?" sorusuyla biraz daha
ileriisne gidiyoruz.
Hayal bu ya.
Olur mu olur.
Sapanca üzerinden bir koldan Marmara'ya.. Diğer koldan Sakarya üzerinden
Karadeniz'e bağlanır.
Ve Sakar'ya Ankara Çayı ile Başkentin göbeğine gemiler indirir.
Daha ilerisi .
Ankara Çayı, Kızılırmakla
birleşince
Boğazla
Karadenizle kucaklaşan Marmara, iki koldan Karadeniz'e bağlanı verir..
Çılgınlık bu ya..
Başbakan Erdoğan; İstanbul'un Avrupa yakasıyla ilgili "çılgın projesini" açıkladı..
Başbakan'la
telefon görüşmesi yapan
Sabah Gazetesi yazarı Hıncal Uluç'un
"İki cümle ile
projenin adını söyledi. Telefon elimde dondum kaldım.. Bu İstanbul konusunda bugüne dek duyduğum en çılgın proje.. Biri bana "Bin proje say" dese, bin gün izin verse aklıma gelmez. Öyle çılgın. Bu projeyi, bir TV canlı yayınında Türk ve Dünya kamuoyu na açıklamak Başbakan'ın hakkı.." dediği proje "KANAL İSTANBUL"...
Darısı Ankara'ya "Haliç" getirecek
olan İstanbul'un
Asya yakası
projesine...
Geçmiş'de de
"çılgın projeler" yapılmış..
"Sarı Selim"
olarak da anılan
II. Selim, Kütahya sancakbeyi iken aldığı, babası Cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın ölüm haberi üzerine İstanbul'a gelerek 30 Eylül 1566 günü 42 yaşında iken tahta geçer.
Emrinde babası Kanuni döneminden kalma Sokullu Mehmed Paşa gibi dirayetli ve cihana yön
veren tecrübeli "Devrin büyük devlet adamları " vardır.
O sırada
Astrahan'ı
Osmanl^'dan alan Rusların amacı güneye doğru inmekti. Osmanlı Devleti 13 yıl sonra Astırhan'a sefer düzenlemeye karar verdi. Bu
seferle beraber Don ve Volga ırmakları arasında bir kanal açarak Don
ve Volga nehirlerinin birleştirilip Osmanlı donanmasına Hazar Denizi yolunu açma projesi düşünüldü.
Bu sayede Karadeniz ve Hazar birbirine bağlanacak...İran tehlikesi ve Rusların güneye inme hayalleri ortadan
kalkacaktı.
Öte yandan Okyanus'un sert dalgalarına dayanamayan Osmanlı donanması Hazar
'a inmiş olacaktı. Hazar Denizi'ne donanma indiriren
Osmanlılar.
Orta Asya'ya uzanarak Asya içlerine hakim olabileceklerdi
Batı cephesi sağlama alınmak üzere Avusturya ile 8 yıllık bir barış anlaşması imzalanır.
Devrin sultanı ll. Selim emri verir. Hazar ve Karadeniz, Don ile Volga
nehirlerinin bir kanal vasıtasıyla birleştirilmesiyle birbirine bağlanacaktır.
Kanal açılma işi Defterdar Kasım Bey'e verilir.
Şıkk-ı sâni defterdarı Kasım Bey,
Kefe Sancakbeyliği’ne tayin edilerek, bu iş üzerinde incelemelerde bulunması istenir.
Don - Volga Nehri yani "volga kanalı" için gerekli para ayrılır.
Kasım Bey’in
raporu üzerine Rusların muhtemel taarruzlarına karşı Don Nehrine
binlerce asker gönderilir.
Kanal işinde çalışacak olan amele taburlarından üç bin Yörük, Müsellem ve Tatar’dan
başka üç bin
Yeniçeri ile 20 bin tımarlı süvari de
gider.
Kanalda kullanılmak üzere Kefe’de yapılacak gemiler için hassa reislerinden Hızır Reis kaptan olarak gönderilir.
Çalışmalar fiilen
başlar..
Üç ay süren faaliyet sonucunda iki nehir arasındaki mesafenin üçte biri kazılır.
Fakat...
Aynı sıralarda İnebahtı'da Osmanlı donanmasının neredeyse tamamının imha
edilmesi üzerine projeye ilginin azalması,
Kanal'ın üçte biri
tamamlanmış olmasına rağmen bu projeyi başından beri baltalamaya çalışan Kırım Hanı'nın “Kışın şiddetini ve dokuz ay sürdüğünü” amele ve askerler arasında yayarak olumsuz propagandaları asker ve işçiler
üzerinde olumsuz etkiler bırakır. Kışın gelmesiyle proje yarım kalır ve bir daha devam edilmez.
Diğer yandan
Akdeniz’in Asi Nehri ile Fırat Nehri üzerinden Basra Körfezi’ne birleştirilmesi şeklinde ki bir başka “Osmanlı" dönemine ait "çılgın proje” hayata geçirilemez.
Süveyş kanalının açılması düşüncesi de yine Sultan İkinci Selim zamanında gündeme gelir.Mısır
Beylerbeyinin sunduğu Süveyş Kanalı açılması düşüncesiyle ön adım olarak Sudan zaptedilir. Ancak bu proje de yeterince önem vermemesi
yüzünden o dönemde sonuca ualaşamaz.
Ve
İzmit Körfezi
Sapanca Göl Sakarya Nehri üzerinden Karadeniz'e alternatif bir boğaz açma gibi çağının ötesinde projeler geliştirilir.
....
"Hazar’ı
Karadeniz’e bağlayalım"
Çağına damga
vurarak o devleti ötelere taşıyacak projeler sadece bizde mi olur?
Hayır.
Çünkü ;
Kanallar; tarihi rol, stratejik üstünlük veya bölgesel bir güç gibi düşüncelerle gündeme gelir.
16 Ekim 2007 'de Rusya, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve
İran’dan oluşan Hazar beşlisi,İran’ın başkenti Tahran’da bir araya geldi.
İran’ın başkenti Tahran’da Hazar Denizi’nin yeraltı zenginliklerini paylaşmak üzere masaya oturan beş ülke temsilcilerine, suikast planı iddialarına rağmen bu ülkeye giden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin,
"Hazar’ı Karadeniz’e
bağlayalım" teklifinde bulundu..
Dünyanın enerji
nabzının Hazar’da attığını belirten Putin, Hazar’ın yakın bir
gelecekte açık deniz
haline getirilmesi için ilginç öneri sundu. Hazar’a akan Volga nehri üzerinden
Azak ve ardından
Karadeniz’e kanal açılabileceğini belirten
Rusya lideri,
"Hazar’ın kanalla Karadeniz’e bağlanması fantezi değil, gerçekleşebilecek bir projedir. Rusya gereken
desteği sağlamaya hazır" ifadesini kullandı. Putin’in Hazar’ı Karadeniz’e bağlama önerisi 90’lı yıllarda batı tarafından Türkiye eksenli Doğu-Batı ulaşım koridoru projesine rakip olarak
değerlendirildi.
......................
Sakarya ve İzmit’i
birleştiren
ikinci Boğaz
Bir büyük kanal projesi de İskender'den
Biz büyük iskenderi bilirzi de diğerlerini bilmeyiz.
Bunları ve diğer üç İskender'i büyük soyolog,dilci, şavaş muhabiri, Sayyah olan rahmetli Evliya Çelebi'den öğreniyoruz.
Evliya Çelebi, yaklaşık dört bin sayfa ve 10 ciltten oluşan meşhur Seyahatname'sinde Orhan Gazi
zamanında
Akçakoca'nın fethettiğini bildirdiği İzmit'i anlatırken şöyle diyor:
İzmit Kalesi: Yunanlıların Aleksandra dedikleri İskender ki asıl adı İskender-i Yûnâni'dir, Peygamber'den
832 yıl önce bu İzmit şehrinde dünyaya gelmiştir.
Ama Filkos oğlu İskender(
Mekedonya kralı meşhur Büyük İskender), Rumeli'de, Kavala'da doğmuştur. Yunnalıların sözüne göre bu dünyaya 4
iskender gelmiştir. Ama bu İzmit'te doğan İskender yüce bir padişah olup İzmit'i iamar
ederek metin bir kale yapmıştır ki İstanbul'a benzermiş. Hala yapısının eserleri,
burçlerı, kuleleri
bellidir. Yunna tarihlerinde İzmit şehrine 'İskender Makadonya' derler. İskender temmuz ayında İstanbul karşısındaki Çamlıca dağlarında yaylanırdı. Şimdiki Üsküdar bile İskender'den bozma kelimedir.
İskender, İzmit'in doğu tarafındaki Sapanca Gölü'nü yararak İzmit Körfezi'ne akıtmıştır. Sakarya
Irmağı ile
Karadeniz ve İzmit Körfezi
arasındaki
Kocaeli ve İzmit bir ada
gibi kalmış imiş.
Sonra İstanbul
tekfuru bulunna Kostantin, Sapanca halicini kapatıp İzmit'i adalıktan kurtarmıştır. Ama Osmalı hanedanı yine dilek edinse
Sapanca gölü, İzmit Körfezi'ne akarak bir kantar odun 5 akçaya, bir
tahta 2 akçaya olur ve bütün İzmit gemileri ta Düzce Pazar'a yanaşıp orası ticaret iskelesi haline gelir." (
2007 de ELİPS KİTAP'dan çıkan "Evliya Çelebi
Seyahatnamesinden Seçmeler" Sayfa 115-116)
Buradan anlıyoruz ki
İskender, bir
kanal açıp, gerek
Marmara gerekse Karadeniz'e açılarak hayat alanı bularak Bizans hakimiyetinden İzmit devletinin bağımsızlığını korumak korumuştur.
Bölgeyi tekrar ele geçiren Bizans- İstanbul - tekfuru da kanalı kapatarak, İzmit devletinin yaşamasına imkan vermeyerek varlığına son vermiştir.
Öte yandan Evliya Çelebi, "Ama Osmalı hanedanı yine dilek edinse
Sapanca gölü, İzmit Körfezi'ne akarak bir kantar odun 5 akçaya, bir
tahta 2 akçaya olur ve bütün İzmit gemileri ta Düzce Pazar'a yanaşıp orası ticaret iskelesi haline
gelir."diyerek o günün ekemonik perspektifiyle bu güne ışık tutuyor..
.........
Bağımsılık dedik de.
Çılgın projeler bağımsızlık garantisi
oalabilir mi?
Neden olmasın.
Boğaziçi,
Osmanlı'nın 1918'de savaşda "yenik" sayılmasıyla 16 Mart 1920'de İstanbul'un işgaliyle egemenliğizden alındı. Hala da Boğaziçi'nde tam olarak egemenliğimiz sözkonusu değildir.
Malum Lozan ile elimiz kolumuz olan Anadolu ve Rumeli bağlandı. Boğazlarımız, "milletlerarası kurul idaresine verilerek" bağazımız sıkıldı. Boğalzar, 24 Temmuz 1923'te imzalanan
Lozan Antlaşması ile kurulmuş bulunan "Uluslararası Boğazlar komisyonu" idaresiyle hakimiyetimizden çıkarıldı.
Lozan İmzalandığı gün İstanbul, tanınan devletin Payıtahtı ve Hilafet merkezidir.
Malum, Lozan imzalanana kadar da İstanbul'un düşmanlarca işgali devam eder. Lozan'dan ancak
2,5 ay sonra işgalciler İstanbul'dan
çekilir.
Ne hikmet ise Ankara'ının 13 Ekim'de
Ankara'nın BAŞKENT oluşu işgal kuvvetlerinin İstanbul'u terk ettiklerinden
(Resmi tarih 6 Ekim diyor . Fakat işgal kuvvetleri, 2 Ekim 1923 günü
Türk komutana teslim ederek törenle İstanbul'dan ayrılır. )
bir hafta sonradır.
Fakat yine ne hikmet ise Devlet Başkanı olan Mustafa Kemal, İstanbul'a 1927 yılına kadar
gelmez.
Sonraki siyasi gelişmeler, özellikle İngiltere'nin bastırmasıyla ve
İngiltere
Kralı 8. Edward
ile Madam Simpson'un Akdeniz'deki "aşk kaçamağında" -bir poker partisinde İngiliz elçisine rica eden Mustafa
Kemal'in kuvetli arzusuyla - ülkemize torniston yaptığı yıl olan 1936 da Montrö Antlaşması anlaşmasıyla "Boğazlar" kısmen hakimiyetimize girdi. Zaten
anlaşma için İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Bulgaristan, Yunanistan
ve Romanya ile S.S.C.B. ve Yugoslavya’ ya verilen "nota"nın gerekçeide "siyasal şartların değişmiş olması"dır.
1923'te Lozan Antlaşması ile
birlikte imzalanan Boğazlar Sözleşmesinin
yerine geçen Montrö, 1936'da 20 yıllığına imzalandı. Süresi
1956'da doldu. Fakat döfakto işliyor..
Şimdiki halde Türkiye’nin “Boğaz’ı kapatıyorum”
demesi mümkün değil.
"KANAL İSTANBUL"
ve 21. Yüzyılda Kurulan Hayal..
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 27 Nisan 2011 günü İstanbul Kongre Merkezi'nde, ''Türkiye
Hazır Hedef
2023, İstanbul Hazır Hedef 2023'' projesinin tanıtım toplantısında yaptığı konuşma ile kamuoyunda ''çılgın proje'' olarak adlandırılan . İstanbul’un Avrupa yakasında, İstanbul’un batısında, Karadeniz ile Marmara denizinin arasına yapılacak bir kanal projesini açıklıyordu.
İstanbul'u
''hayal şehir''
olarak tanımlayan Yahya
Kemal'in İstanbul
üzerine yazdığı ''Deniz''
adlı şiirinde ki
''Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız
Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervasız, yürü!
Hür maviliğin bittiği son hadde
kadar
İnsan, alemde hayal ettiği kadar yaşar'' sözleri ile sözleri ile konuşmasına başlayan Erdoğan, bütün büyük zaferlerin, bütün
büyük medeniyetlerin temelinde hayal bulunduğunu belirterek,
''Biz de milletimiz, ülkemiz için hayaller kurduk. her bireyin özgürce yaşayabildiği, kendisini özgürce ifade edebildiği, inancını özgürce yaşayabildiği bir Türkiye'nin hayallerini kurduk.
yoksulluğun tükendiği, işsizliğin azaldığı, emeğe, ekmeğe musallat olan her ne varsa geri
dönmemek üzere gittiği bir Türkiye hayalini kurduk. Biz kardeşliğin, dayanışmanın, paylaşmanın hayalini kurduk ve bu hayalin peşine düştük..
İnsan alemde hayal ettiği kadar yaşar. Alparslan bir hayal kurmuş, Anadolu'nun kapılarını aydınlığa aralamıştır. Osmangazi bir düş görmüş, göğsünden çıkan filizlerin Tuna'dan Dicle ve Fırat'a, Nil'den Drina'ya kadar uzanan bir
çınara dönüştüğünü hayal etmiş, bu hayalin
peşinde cihan
devleti Osmanlı İmparatorluğu'nun tohumlarını atmıştır. Fatih Sultan Mehmet hayal kurmuştur, gemileri karadan yürütmüş, karanlık bir çağı kapatmış aydınlık bir çağın bu kapılarını ardına kadar açmıştır. Süleymaniye Mimar Sinan'ın önce hayallerini süslemiş, ardından İstanbul'un incisi olmuştur. Selimiye Edirne'nin, Türkiye'nin,
dünyamızın incisi olmuştur. Çil çil kubbelerin, medreselerin,
anıtların, kütüphanelerin, emsalsiz dizelerin
ardından hep
hayal vardır, hep engin
bir muhayyile vardır. Çanakkale
Zaferi, hayal kurabilen kumandanların, istiklal hayali kurabilen Mehmetçiklerin eseridir, Mustafa Kemallerin
eseridir. Kurtuluş Savaşı, Türkiye Cumhuriyeti hayal kurabilen
Anadolu'nun, Trakya'nın eseridir.'''' diye sesleniyordu.
Açıklayacağı projenin, çok boyutlu bir proje olduğunu belirten Başbakan Erdoğan,
"Dünyada içinden nehir geçen nice şehirler var. Ama içinden deniz geçen
yegane şehir İstanbul. Şu andan itibaren başlattığımız projemizle İstanbul,
içinden 2 deniz geçen bir şehre dönüşüyor. İstanbul'da bu projeyle beraber, 2 yarımada, 1 ada oluşuyor. Anadolu yakası, zaten bir yarımada. Fakat şimdi bir ada oluşacak. Bu projeyle birlikte bir yarım ada daha oluşacak. İstanbul'un Avrupa yakasında, şehrin batısında, Karadeniz ile Marmara Denizi'nin arasına, yaklaşık 45-50 kilometre uzunluğunda bir kanal yapıyoruz. İstanbul'umuza 'Kanal İstanbul'u kazandırıyoruz.'' diyordu..
Acaba ülkenin tam bağımsızlığı,
Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı "Kanalistanbul"
...
Ya da Osmanlının ,
Sokullu'nun kurduğu hayal ,
Evliya Çelebinin işaret ettiği projeyle mi gerçekleşecektir?
………………..
/////////////////////////////////////
///////////////////////////////////////////
Necati Çavdar - 13 Şubat 2012/ Alsancak
Evliya Çelebimiz, bir zamanlar gerçekleştirildiğinden bahisle İstanbul'un doğu yakasında ki kanalı hayal ediyor..
Bizde "Bir gün Ankara Haliç'le İstanbul ve kara deniz'e bağlanır mı?" sorusuyla biraz daha ileriisne gidiyoruz.
Hayal bu ya.
Olur mu olur.
Sapanca üzerinden bir koldan Marmara'ya.. Diğer koldan Sakarya üzerinden Karadeniz'e bağlanır.
Ve Sakar'ya Ankara Çayı ile Başkentin göbeğine gemiler indirir.
Daha ilerisi .
Ankara Çayı, Kızılırmakla birleşince Boğazla Karadenizle kucaklaşan Marmara, iki koldan Karadeniz'e bağlanı verir..
Çılgınlık bu ya..
Başbakan Erdoğan; İstanbul'un Avrupa yakasıyla ilgili "çılgın projesini" açıkladı..
Başbakan'la telefon görüşmesi yapan Sabah Gazetesi yazarı Hıncal Uluç'un "İki cümle ile projenin adını söyledi. Telefon elimde dondum kaldım.. Bu İstanbul konusunda bugüne dek duyduğum en çılgın proje.. Biri bana "Bin proje say" dese, bin gün izin verse aklıma gelmez. Öyle çılgın. Bu projeyi, bir TV canlı yayınında Türk ve Dünya kamuoyu na açıklamak Başbakan'ın hakkı.." dediği proje "KANAL İSTANBUL"...
Darısı Ankara'ya "Haliç" getirecek olan İstanbul'un Asya yakası projesine...
Geçmiş'de de "çılgın projeler" yapılmış..
"Sarı Selim" olarak da anılan II. Selim, Kütahya sancakbeyi iken aldığı, babası Cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın ölüm haberi üzerine İstanbul'a gelerek 30 Eylül 1566 günü 42 yaşında iken tahta geçer.
Emrinde babası Kanuni döneminden kalma Sokullu Mehmed Paşa gibi dirayetli ve cihana yön veren tecrübeli "Devrin büyük devlet adamları " vardır.
O sırada Astrahan'ı Osmanl^'dan alan Rusların amacı güneye doğru inmekti. Osmanlı Devleti 13 yıl sonra Astırhan'a sefer düzenlemeye karar verdi. Bu seferle beraber Don ve Volga ırmakları arasında bir kanal açarak Don ve Volga nehirlerinin birleştirilip Osmanlı donanmasına Hazar Denizi yolunu açma projesi düşünüldü.
Bu sayede Karadeniz ve Hazar birbirine bağlanacak...İran tehlikesi ve Rusların güneye inme hayalleri ortadan kalkacaktı.
Öte yandan Okyanus'un sert dalgalarına dayanamayan Osmanlı donanması Hazar 'a inmiş olacaktı. Hazar Denizi'ne donanma indiriren Osmanlılar. Orta Asya'ya uzanarak Asya içlerine hakim olabileceklerdi
Batı cephesi sağlama alınmak üzere Avusturya ile 8 yıllık bir barış anlaşması imzalanır.
Devrin sultanı ll. Selim emri verir. Hazar ve Karadeniz, Don ile Volga nehirlerinin bir kanal vasıtasıyla birleştirilmesiyle birbirine bağlanacaktır.
Kanal açılma işi Defterdar Kasım Bey'e verilir.
Şıkk-ı sâni defterdarı Kasım Bey, Kefe Sancakbeyliği’ne tayin edilerek, bu iş üzerinde incelemelerde bulunması istenir.
Don - Volga Nehri yani "volga kanalı" için gerekli para ayrılır.
Kasım Bey’in raporu üzerine Rusların muhtemel taarruzlarına karşı Don Nehrine binlerce asker gönderilir.
Kanal işinde çalışacak olan amele taburlarından üç bin Yörük, Müsellem ve Tatar’dan başka üç bin Yeniçeri ile 20 bin tımarlı süvari de gider.
Kanalda kullanılmak üzere Kefe’de yapılacak gemiler için hassa reislerinden Hızır Reis kaptan olarak gönderilir.
Çalışmalar fiilen başlar..
Üç ay süren faaliyet sonucunda iki nehir arasındaki mesafenin üçte biri kazılır.
Fakat...
Aynı sıralarda İnebahtı'da Osmanlı donanmasının neredeyse tamamının imha edilmesi üzerine projeye ilginin azalması,
Kanal'ın üçte biri tamamlanmış olmasına rağmen bu projeyi başından beri baltalamaya çalışan Kırım Hanı'nın “Kışın şiddetini ve dokuz ay sürdüğünü” amele ve askerler arasında yayarak olumsuz propagandaları asker ve işçiler üzerinde olumsuz etkiler bırakır. Kışın gelmesiyle proje yarım kalır ve bir daha devam edilmez.
Diğer yandan Akdeniz’in Asi Nehri ile Fırat Nehri üzerinden Basra Körfezi’ne birleştirilmesi şeklinde ki bir başka “Osmanlı" dönemine ait "çılgın proje” hayata geçirilemez.
Süveyş kanalının açılması düşüncesi de yine Sultan İkinci Selim zamanında gündeme gelir.Mısır Beylerbeyinin sunduğu Süveyş Kanalı açılması düşüncesiyle ön adım olarak Sudan zaptedilir. Ancak bu proje de yeterince önem vermemesi yüzünden o dönemde sonuca ualaşamaz.
Ve
İzmit Körfezi Sapanca Göl Sakarya Nehri üzerinden Karadeniz'e alternatif bir boğaz açma gibi çağının ötesinde projeler geliştirilir.
....
"Hazar’ı Karadeniz’e bağlayalım"
Çağına damga vurarak o devleti ötelere taşıyacak projeler sadece bizdemi olur?
Hayır.
Çünkü ;
Kanallar; tarihi rol, stratejik üstünlük veya bölgesel bir güç gibi düşüncelerle gündeme gelir.
16 Ekim 2007 'de Rusya, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve İran’dan oluşan Hazar beşlisi,İran’ın başkenti Tahran’da bir araya geldi.
İran’ın başkenti Tahran’da Hazar Denizi’nin yeraltı zenginliklerini paylaşmak üzere masaya oturan beş ülke temsilcilerine, suikast planı iddialarına rağmen bu ülkeye giden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin,
"Hazar’ı Karadeniz’e bağlayalım" teklifinde bulundu..
Dünyanın enerji nabzının Hazar’da attığını belirten Putin, Hazar’ın yakın bir gelecekte açık deniz haline getirilmesi için ilginç öneri sundu. Hazar’a akan Volga nehri üzerinden Azak ve ardından Karadeniz’e kanal açılabileceğini belirten Rusya lideri,
"Hazar’ın kanalla Karadeniz’e bağlanması fantezi değil, gerçekleşebilecek bir projedir. Rusya gereken desteği sağlamaya hazır" ifadesini kullandı. Putin’in Hazar’ı Karadeniz’e bağlama önerisi 90’lı yıllarda batı tarafından Türkiye eksenli Doğu-Batı ulaşım koridoru projesine rakip olarak değerlendirildi.
......................
Sakarya ve İzmit’i birleştiren ikinci Boğaz
Bir büyük kanal projesi de İskender'den
Biz büyük iskenderi bilirzi de diğerlerini bilmeyiz.
Bunları ve diğer üç İskender'i büyük soyolog,dilci, şavaş muhabiri, Sayyah olan rahmetli Evliya Çelebi'den öğreniyoruz.
Evliya Çelebi, yaklaşık dört bin sayfa ve 10 ciltten oluşan meşhur Seyahatname'sinde Orhan Gazi zamanında Akçakoca'nın fethettiğini bildirdiği İzmit'i anlatırken şöyle diyor:
İzmit Kalesi: Yunanlıların Aleksandra dedikleri İskender ki asıl adı İskender-i Yûnâni'dir, Peygamber'den 832 yıl önce bu İzmit şehrinde dünyaya gelmiştir.
Ama Filkos oğlu İskender( Mekedonya kralı meşhur Büyük İskender), Rumeli'de, Kavala'da doğmuştur. Yunnalıların sözüne göre bu dünyaya 4 iskender gelmiştir. Ama bu İzmit'te doğan İskender yüce bir padişah olup İzmit'i iamar ederek metin bir kale yapmıştır ki İstanbul'a benzermiş. Hala yapısının eserleri, burçlerı, kuleleri bellidir. Yunna tarihlerinde İzmit şehrine 'İskender Makadonya' derler. İskender temmuz ayında İstanbul karşısındaki Çamlıca dağlarında yaylanırdı. Şimdiki Üsküdar bile İskender'den bozma kelimedir.
İskender, İzmit'in doğu tarafındaki Sapanca Gölü'nü yararak İzmit Körfezi'ne akıtmıştır. Sakarya Irmağı ile Karadeniz ve İzmit Körfezi arasındaki Kocaeli ve İzmit bir ada gibi kalmış imiş.
Sonra İstanbul tekfuru bulunna Kostantin, Sapanca halicini kapatıp İzmit'i adalıktan kurtarmıştır. Ama Osmalı hanedanı yine dilek edinse Sapanca gölü, İzmit Körfezi'ne akarak bir kantar odun 5 akçaya, bir tahta 2 akçaya olur ve bütün İzmit gemileri ta Düzce Pazar'a yanaşıp orası ticaret iskelesi haline gelir." ( 2007 de ELİPS KİTAP'dan çıkan "Evliya Çelebi Seyahatnamesinden Seçmeler" Sayfa 115-116)
Buradan anlıyoruz ki İskender, bir kanal açıp, gerek Marmara gerekse Karadeniz'e açılarak hayat alanı bularak Bizans hakimiyetinden İzmit devletinin bağımsızlığını korumak korumuştur.
Bölgeyi tekrar ele geçiren Bizans- İstanbul - tekfuru da kanalı kapatarak, İzmit devletinin yaşamasına imkan vermeyerek varlığına son vermiştir.
Öte yandan Evliya Çelebi, "Ama Osmalı hanedanı yine dilek edinse Sapanca gölü, İzmit Körfezi'ne akarak bir kantar odun 5 akçaya, bir tahta 2 akçaya olur ve bütün İzmit gemileri ta Düzce Pazar'a yanaşıp orası ticaret iskelesi haline gelir."diyerek o günün ekemonik perspektifiyle bu güne ışık tutuyor..
.........
Bağımsılık dedik de.
Çılgın projeler bağımsızlık garantisi oalabilir mi?
Neden olmasın.
Boğaziçi, Osmanlı'nın 1918'de savaşda "yenik" sayılmasıyla 16 Mart 1920'de İstanbul'un işgaliyle egemenliğizden alındı. Hala da Boğaziçi'nde tam olarak egemenliğimiz sözkonusu değildir.
Malum Lozan ile elimiz kolumuz olan Anadolu ve Rumeli bağlandı. Boğazlarımız, "milletlerarası kurul idaresine verilerek" bağazımız sıkıldı. Boğalzar, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile kurulmuş bulunan "Uluslararası Boğazlar komisyonu" idaresiyle hakimiyetimizden çıkarıldı.
Lozan İmzalandığı gün İstanbul, tanınan devletin Payıtahtı ve Hilafet merkezidir.
Malum, Lozan imzalanana kadar da İstanbul'un düşmanlarca işgali devam eder. Lozan'dan ancak 2,5 ay sonra işgalciler İstanbul'dan çekilir.
Ne hikmet ise Ankara'ının 13 Ekim'de Ankara'nın BAŞKENT oluşu işgal kuvvetlerinin İstanbul'u terk ettiklerinden (Resmi tarih 6 Ekim diyor . Fakat işgal kuvvetleri, 2 Ekim 1923 günü Türk komutana teslim ederek törenle İstanbul'dan ayrılır. ) bir hafta sonradır.
Fakat yine ne hikmet ise Devlet Başkanı olan Mustafa Kemal, İstanbul'a 1927 yılına kadar gelmez.
Sonraki siyasi gelişmeler, özellikle İngiltere'nin bastırmasıyla ve İngiltere Kralı 8. Edward ile Madam Simpson'un Akdeniz'deki "aşk kaçamağında" -bir poker partisinde İngiliz elçisine rica eden Mustafa Kemal'in kuvetli arzusuyla - ülkemize torniston yaptığı yıl olan 1936 da Montrö Antlaşması anlaşmasıyla "Boğazlar" kısmen hakimiyetimize girdi. Zaten anlaşma için İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya ile S.S.C.B. ve Yugoslavya’ ya verilen "nota"nın gerekçeide "siyasal şartların değişmiş olması"dır.
1923'te Lozan Antlaşması ile birlikte imzalanan Boğazlar Sözleşmesinin yerine geçen Montrö, 1936'da 20 yıllığına imzalandı. Süresi 1956'da doldu. Fakat döfakto işliyor..
Şimdiki halde Türkiye’nin “Boğaz’ı kapatıyorum” demesi mümkün değil.
"KANAL İSTANBUL" ve 21. Yüzyılda Kurulan Hayal..
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 27 Nisan 2011 günü İstanbul Kongre Merkezi'nde, ''Türkiye Hazır Hedef 2023, İstanbul Hazır Hedef 2023'' projesinin tanıtım toplantısında yaptığı konuşma ile kamuoyunda ''çılgın proje'' olarak adlandırılan . İstanbul’un Avrupa yakasında, İstanbul’un batısında, Karadeniz ile Marmara denizinin arasına yapılacak bir kanal projesini açıklıyordu.
İstanbul'u ''hayal şehir'' olarak tanımlayan Yahya Kemal'in İstanbul üzerine yazdığı ''Deniz'' adlı şiirinde ki
''Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız
Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervasız, yürü!
Hür maviliğin bittiği son hadde kadar
İnsan, alemde hayal ettiği kadar yaşar'' sözleri ile sözleri ile konuşmasına başlayan Erdoğan, bütün büyük zaferlerin, bütün büyük medeniyetlerin temelinde hayal bulunduğunu belirterek,
''Biz de milletimiz, ülkemiz için hayaller kurduk. her bireyin özgürce yaşayabildiği, kendisini özgürce ifade edebildiği, inancını özgürce yaşayabildiği bir Türkiye'nin hayallerini kurduk. yoksulluğun tükendiği, işsizliğin azaldığı, emeğe, ekmeğe musallat olan her ne varsa geri dönmemek üzere gittiği bir Türkiye hayalini kurduk. Biz kardeşliğin, dayanışmanın, paylaşmanın hayalini kurduk ve bu hayalin peşine düştük..
İnsan alemde hayal ettiği kadar yaşar. Alparslan bir hayal kurmuş, Anadolu'nun kapılarını aydınlığa aralamıştır. Osmangazi bir düş görmüş, göğsünden çıkan filizlerin Tuna'dan Dicle ve Fırat'a, Nil'den Drina'ya kadar uzanan bir çınara dönüştüğünü hayal etmiş, bu hayalin peşinde cihan devleti Osmanlı İmparatorluğu'nun tohumlarını atmıştır. Fatih Sultan Mehmet hayal kurmuştur, gemileri karadan yürütmüş, karanlık bir çağı kapatmış aydınlık bir çağın bu kapılarını ardına kadar açmıştır. Süleymaniye Mimar Sinan'ın önce hayallerini süslemiş, ardından İstanbul'un incisi olmuştur. Selimiye Edirne'nin, Türkiye'nin, dünyamızın incisi olmuştur. Çil çil kubbelerin, medreselerin, anıtların, kütüphanelerin, emsalsiz dizelerin ardından hep hayal vardır, hep engin bir muhayyile vardır. Çanakkale Zaferi, hayal kurabilen kumandanların, istiklal hayali kurabilen Mehmetçiklerin eseridir, Mustafa Kemallerin eseridir. Kurtuluş Savaşı, Türkiye Cumhuriyeti hayal kurabilen Anadolu'nun, Trakya'nın eseridir.'''' diye sesleniyordu.
Açıklayacağı projenin, çok boyutlu bir proje olduğunu belirten Başbakan Erdoğan,
"Dünyada içinden nehir geçen nice şehirler var. Ama içinden deniz geçen yegane şehir İstanbul. Şu andan itibaren başlattığımız projemizle İstanbul, içinden 2 deniz geçen bir şehre dönüşüyor. İstanbul'da bu projeyle beraber, 2 yarımada, 1 ada oluşuyor. Anadolu yakası, zaten bir yarımada. Fakat şimdi bir ada oluşacak. Bu projeyle birlikte bir yarım ada daha oluşacak. İstanbul'un Avrupa yakasında, şehrin batısında, Karadeniz ile Marmara Denizi'nin arasına, yaklaşık 45-50 kilometre uzunluğunda bir kanal yapıyoruz. İstanbul'umuza 'Kanal İstanbul'u kazandırıyoruz.'' diyordu..
Acaba ülkenin tam bağımsızlığı,
Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı "Kanalistanbul" ...
Ya da Osmanlının , Sokullu'nun kurduğu hayal , Evliya Çelebinin işaret ettiği projeyle mi gerçekleşecektir?
/////////////////////
Necati Çavdar bir bağlantı paylaştı.
ÇILGIN Projeler ve BAĞIMSIZLIK
/////////////////////////////////////
///////////////////////////////////////////
İşte kanal İstanbul’un atası
Başbakan Erdoğan’ın “Esin kaynağım” dediği projeleri yayınlıyoruz
İstanbul'un içinden ikinci bir boğaz geçeceğini söyleyen Erdoğan "Bugün açıklayacağım bu muhteşem proje aslında, şahsımın ve arkadaşlarımın olduğu kadar, yüzlerce yıl öncesinden İstanbul sakinlerinin de bir hayalidir" diyerek "Kanal İstanbul" projesinin aslında kökü geçmişe uzanan bir proje olduğunu ima etmişti. Başbakan, daha önce de Marmaray Projesi'nin köklerinin geçmişe dayandığını söylemişti. Buradan yola çıkarak bu projelerin tarihteki köklerini açığa çıkarmak isteyenler oldu.
Kimisi Kanal İstanbul'un Ecevit'in projesi olduğunu, kimisi de yabancı bilim adamları tarafından 2000'li yıllarda projelendirildiğini iddia etti. Yeni Aktüel bu iddiaların peşine düştü, asırlık projelerin köklerini araştırdı ve asıllarını buldu.
İstanbul'un içinden ikinci bir boğaz geçeceğini söyleyen Erdoğan "Bugün açıklayacağım bu muhteşem proje aslında, şahsımın ve arkadaşlarımın olduğu kadar, yüzlerce yıl öncesinden İstanbul sakinlerinin de bir hayalidir" diyerek "Kanal İstanbul" projesinin aslında kökü geçmişe uzanan bir proje olduğunu ima etmişti. Başbakan, daha önce de Marmaray Projesi'nin köklerinin geçmişe dayandığını söylemişti. Buradan yola çıkarak bu projelerin tarihteki köklerini açığa çıkarmak isteyenler oldu.
Kimisi Kanal İstanbul'un Ecevit'in projesi olduğunu, kimisi de yabancı bilim adamları tarafından 2000'li yıllarda projelendirildiğini iddia etti. Yeni Aktüel bu iddiaların peşine düştü, asırlık projelerin köklerini araştırdı ve asıllarını buldu.
Kimisi Kanal İstanbul'un Ecevit'in projesi olduğunu, kimisi de yabancı bilim adamları tarafından 2000'li yıllarda projelendirildiğini iddia etti. Yeni Aktüel bu iddiaların peşine düştü, asırlık projelerin köklerini araştırdı ve asıllarını buldu.
Padişahlar eskiten proje
Başbakan Erdoğan bu projenin yüzlerce yıl önce planlandığını söylemişti. Peki kim planlamıştı ve güzergah nereydi? İşte orjinal plan ve sebepleri:
Osmanlı'da donanmanın direk keresteleri Eflak ve Boğdan'dan, tekne ve güverte keresteleri Eskişehir, Bolu ve Kocaeli tarafından getirilirdi. İstanbul'un yakacak ve inşaat için kullanılacak keresteleri de Kocaeli'den getirilirdi. Temin ve ulaşımda zorluklar olduğu için kereste ve odun fiyatları oldukça yüksekti. Bu nedenle Sakarya Nehri'nin Sapanca Gölü'ne, Sapanca Gölü'nün de İzmit Körfezi'ne bağlayarak Marmara ve Karadeniz'in bir kanalla birleştirilmesi projesi ilk defa Kanuni Sultan Süleyman tarafından ele alınmıştı.
Bunun için Mimar Sinan görevlendirilmişti. Mimar Sinan Sapanca'dan İzmit Körfezi'ne kadar olan mesafede arazinin ölçüm istimlâk ve tesviyesini yapmış fakat savaşlar nedeniyle çalışmaya devam edilmemişti. Ancak Kanuni'den sonra gelen padişahlar kanal projesinin peşini bırakmamış sahip çıkmıştı. Kanuni'den sonra Sultan 3. Murad 1591'de yeniden keşifler yaptırmış ancak netice alınamamıştı. Üçüncü olarak Sultan 4. Mehmed Han 1654 senesinde Hinoğlu isimli bir mühendisi bölgeye keşif yaptırmak üzere görevlendirmişti.
Dördüncü olarak Sultan 3. Mustafa Han döneminde iki ayrı teşebbüste bulunulmuş, maddi sıkıntılar nedeniyle sadece Sapanca ile İzmit Körfezinin birleştirilmesi düşünülmüştü. Beşinci olarak Sultan 2. Mahmud Han 1813'te bir heyet görevlendirmişti. Altıncı olarak Sultan Abdülmecid devrinde 1845 ve 1857'de proje tekrar ele alınmıştı. Yedinci ve son olarak Sultan Abdülaziz döneminde 1863'te Sapanca'nın İzmit Körfezine bağlanması için Mühendis Riter ve Hayri Bey tarafından çalışmalar yapılmıştı. Nihayetinde proje bir türlü hayata geçirilememişti. Ancak padişahlar eskiten proje aynı istikamette olmasa bile yine 2011'de beş asır sonra gündeme geldi.
Başbakan Erdoğan bu projenin yüzlerce yıl önce planlandığını söylemişti. Peki kim planlamıştı ve güzergah nereydi? İşte orjinal plan ve sebepleri:
Osmanlı'da donanmanın direk keresteleri Eflak ve Boğdan'dan, tekne ve güverte keresteleri Eskişehir, Bolu ve Kocaeli tarafından getirilirdi. İstanbul'un yakacak ve inşaat için kullanılacak keresteleri de Kocaeli'den getirilirdi. Temin ve ulaşımda zorluklar olduğu için kereste ve odun fiyatları oldukça yüksekti. Bu nedenle Sakarya Nehri'nin Sapanca Gölü'ne, Sapanca Gölü'nün de İzmit Körfezi'ne bağlayarak Marmara ve Karadeniz'in bir kanalla birleştirilmesi projesi ilk defa Kanuni Sultan Süleyman tarafından ele alınmıştı.
Bunun için Mimar Sinan görevlendirilmişti. Mimar Sinan Sapanca'dan İzmit Körfezi'ne kadar olan mesafede arazinin ölçüm istimlâk ve tesviyesini yapmış fakat savaşlar nedeniyle çalışmaya devam edilmemişti. Ancak Kanuni'den sonra gelen padişahlar kanal projesinin peşini bırakmamış sahip çıkmıştı. Kanuni'den sonra Sultan 3. Murad 1591'de yeniden keşifler yaptırmış ancak netice alınamamıştı. Üçüncü olarak Sultan 4. Mehmed Han 1654 senesinde Hinoğlu isimli bir mühendisi bölgeye keşif yaptırmak üzere görevlendirmişti.
Dördüncü olarak Sultan 3. Mustafa Han döneminde iki ayrı teşebbüste bulunulmuş, maddi sıkıntılar nedeniyle sadece Sapanca ile İzmit Körfezinin birleştirilmesi düşünülmüştü. Beşinci olarak Sultan 2. Mahmud Han 1813'te bir heyet görevlendirmişti. Altıncı olarak Sultan Abdülmecid devrinde 1845 ve 1857'de proje tekrar ele alınmıştı. Yedinci ve son olarak Sultan Abdülaziz döneminde 1863'te Sapanca'nın İzmit Körfezine bağlanması için Mühendis Riter ve Hayri Bey tarafından çalışmalar yapılmıştı. Nihayetinde proje bir türlü hayata geçirilememişti. Ancak padişahlar eskiten proje aynı istikamette olmasa bile yine 2011'de beş asır sonra gündeme geldi.
Osmanlı'da donanmanın direk keresteleri Eflak ve Boğdan'dan, tekne ve güverte keresteleri Eskişehir, Bolu ve Kocaeli tarafından getirilirdi. İstanbul'un yakacak ve inşaat için kullanılacak keresteleri de Kocaeli'den getirilirdi. Temin ve ulaşımda zorluklar olduğu için kereste ve odun fiyatları oldukça yüksekti. Bu nedenle Sakarya Nehri'nin Sapanca Gölü'ne, Sapanca Gölü'nün de İzmit Körfezi'ne bağlayarak Marmara ve Karadeniz'in bir kanalla birleştirilmesi projesi ilk defa Kanuni Sultan Süleyman tarafından ele alınmıştı.
Bunun için Mimar Sinan görevlendirilmişti. Mimar Sinan Sapanca'dan İzmit Körfezi'ne kadar olan mesafede arazinin ölçüm istimlâk ve tesviyesini yapmış fakat savaşlar nedeniyle çalışmaya devam edilmemişti. Ancak Kanuni'den sonra gelen padişahlar kanal projesinin peşini bırakmamış sahip çıkmıştı. Kanuni'den sonra Sultan 3. Murad 1591'de yeniden keşifler yaptırmış ancak netice alınamamıştı. Üçüncü olarak Sultan 4. Mehmed Han 1654 senesinde Hinoğlu isimli bir mühendisi bölgeye keşif yaptırmak üzere görevlendirmişti.
Dördüncü olarak Sultan 3. Mustafa Han döneminde iki ayrı teşebbüste bulunulmuş, maddi sıkıntılar nedeniyle sadece Sapanca ile İzmit Körfezinin birleştirilmesi düşünülmüştü. Beşinci olarak Sultan 2. Mahmud Han 1813'te bir heyet görevlendirmişti. Altıncı olarak Sultan Abdülmecid devrinde 1845 ve 1857'de proje tekrar ele alınmıştı. Yedinci ve son olarak Sultan Abdülaziz döneminde 1863'te Sapanca'nın İzmit Körfezine bağlanması için Mühendis Riter ve Hayri Bey tarafından çalışmalar yapılmıştı. Nihayetinde proje bir türlü hayata geçirilememişti. Ancak padişahlar eskiten proje aynı istikamette olmasa bile yine 2011'de beş asır sonra gündeme geldi.
Tünel-i Bahri'den Marmaray'a
Projesi bundan çok uzun yıllar önce düşünülen bir diğer proje de Boğaz'ın iki yakasını ve dolayısıyla iki kıtayı bağlayacak olan Marmaray Projesi… Büyük bir emekle bitirilmesi için çaba sarf edilen Marmaray'ın bir buçuk asırlık orijinal projelerini sizlerle paylaşıyoruz:
Sultan İkinci Abdülhamit Han'ın tahttan indirilmesiyle yarıda kalan projelerinden birisi de Sarayburnu ile Üsküdar arasında yapılmak istenilen Tünel-i Bahri tüp geçit projesi. İçinden ikisi yolcu biri de eşyalara mahsus üç vagonlu trenin işleyeceği, denize sabitlenmiş 16 sütun üzerine inşa edilmesi planlanan bu projenin çizimleri yaptırılmış. Bu projeyle Abdülhamit'in daha önce inşa ettirdiği Hicaz Demiryolu'yla gelen birinin kesintisiz olarak Avrupa'ya geçişi sağlanmak istenmiş. Bu proje ancak bir buçuk asır sonra hayata geçirilebilecek duruma gelmiş. Tünel-i Bahri için Abdülhamit'e projeler sunulmuş.
Sunulan projerden biri "Deniz Altı Çelik Tüneli" projesi. Bu proje, Sarayburnu-Üsküdar (Şemsipaşa-Salacak) arasında tüp geçitle bağlanması için 1891 yılında Fransız Demiryolu Mühendislerinden S. Preault tarafından, devrin padişahı Sultan Abdülhamid Han'a sunulmuş. Bir diğeri ise Sultan 2. Abdülhamid Han zamanında, 1902 yılında Amerikalı mühendisler Frederic E. Strom, Frank T. Lindman ve John A. Hilliker tarfından yapılan tüp geçit projesiymiş.
HASAN HÜSEYİN KEMAL
////////////////////////////////////////////////////
Projesi bundan çok uzun yıllar önce düşünülen bir diğer proje de Boğaz'ın iki yakasını ve dolayısıyla iki kıtayı bağlayacak olan Marmaray Projesi… Büyük bir emekle bitirilmesi için çaba sarf edilen Marmaray'ın bir buçuk asırlık orijinal projelerini sizlerle paylaşıyoruz:
Sultan İkinci Abdülhamit Han'ın tahttan indirilmesiyle yarıda kalan projelerinden birisi de Sarayburnu ile Üsküdar arasında yapılmak istenilen Tünel-i Bahri tüp geçit projesi. İçinden ikisi yolcu biri de eşyalara mahsus üç vagonlu trenin işleyeceği, denize sabitlenmiş 16 sütun üzerine inşa edilmesi planlanan bu projenin çizimleri yaptırılmış. Bu projeyle Abdülhamit'in daha önce inşa ettirdiği Hicaz Demiryolu'yla gelen birinin kesintisiz olarak Avrupa'ya geçişi sağlanmak istenmiş. Bu proje ancak bir buçuk asır sonra hayata geçirilebilecek duruma gelmiş. Tünel-i Bahri için Abdülhamit'e projeler sunulmuş.
Sunulan projerden biri "Deniz Altı Çelik Tüneli" projesi. Bu proje, Sarayburnu-Üsküdar (Şemsipaşa-Salacak) arasında tüp geçitle bağlanması için 1891 yılında Fransız Demiryolu Mühendislerinden S. Preault tarafından, devrin padişahı Sultan Abdülhamid Han'a sunulmuş. Bir diğeri ise Sultan 2. Abdülhamid Han zamanında, 1902 yılında Amerikalı mühendisler Frederic E. Strom, Frank T. Lindman ve John A. Hilliker tarfından yapılan tüp geçit projesiymiş.
HASAN HÜSEYİN KEMAL
////////////////////////////////////////////////////Sultan İkinci Abdülhamit Han'ın tahttan indirilmesiyle yarıda kalan projelerinden birisi de Sarayburnu ile Üsküdar arasında yapılmak istenilen Tünel-i Bahri tüp geçit projesi. İçinden ikisi yolcu biri de eşyalara mahsus üç vagonlu trenin işleyeceği, denize sabitlenmiş 16 sütun üzerine inşa edilmesi planlanan bu projenin çizimleri yaptırılmış. Bu projeyle Abdülhamit'in daha önce inşa ettirdiği Hicaz Demiryolu'yla gelen birinin kesintisiz olarak Avrupa'ya geçişi sağlanmak istenmiş. Bu proje ancak bir buçuk asır sonra hayata geçirilebilecek duruma gelmiş. Tünel-i Bahri için Abdülhamit'e projeler sunulmuş.
Sunulan projerden biri "Deniz Altı Çelik Tüneli" projesi. Bu proje, Sarayburnu-Üsküdar (Şemsipaşa-Salacak) arasında tüp geçitle bağlanması için 1891 yılında Fransız Demiryolu Mühendislerinden S. Preault tarafından, devrin padişahı Sultan Abdülhamid Han'a sunulmuş. Bir diğeri ise Sultan 2. Abdülhamid Han zamanında, 1902 yılında Amerikalı mühendisler Frederic E. Strom, Frank T. Lindman ve John A. Hilliker tarfından yapılan tüp geçit projesiymiş.
HASAN HÜSEYİN KEMAL
ÇILGIN Projeler ve BAĞIMSIZLIK
Necati Çavdar
ÇILGIN Projeler ve BAĞIMSIZLIK
Necati Çavdar - 13 Şubat 2012/ Alsancak
Evliya Çelebimiz, bir zamanlar gerçekleştirildiğinden bahisle İstanbul'un doğu yakasında ki kanalı hayal ediyor..
Bizde "Bir gün Ankara Haliç'le İstanbul ve kara deniz'e bağlanır mı?" sorusuyla biraz daha ileriisne gidiyoruz.
Hayal bu ya.
Olur mu olur.
Sapanca üzerinden bir koldan Marmara'ya.. Diğer koldan Sakarya üzerinden Karadeniz'e bağlanır.
Ve Sakar'ya Ankara Çayı ile Başkentin göbeğine gemiler indirir.
Daha ilerisi .
Ankara Çayı, Kızılırmakla birleşince Boğazla Karadenizle kucaklaşan Marmara, iki koldan Karadeniz'e bağlanı verir..
Çılgınlık bu ya..
ÇILGIN Projeler ve BAĞIMSIZLIK
Necati Çavdar - 13 Şubat 2012/ Alsancak
Necati Çavdar - 13 Şubat 2012/ Alsancak
Evliya Çelebimiz, bir zamanlar gerçekleştirildiğinden bahisle İstanbul'un doğu yakasında ki kanalı hayal ediyor..
Bizde "Bir gün Ankara Haliç'le İstanbul ve kara deniz'e bağlanır mı?" sorusuyla biraz daha ileriisne gidiyoruz.
Hayal bu ya.
Olur mu olur.
Sapanca üzerinden bir koldan Marmara'ya.. Diğer koldan Sakarya üzerinden Karadeniz'e bağlanır.
Ve Sakar'ya Ankara Çayı ile Başkentin göbeğine gemiler indirir.
Daha ilerisi .
Ankara Çayı, Kızılırmakla birleşince Boğazla Karadenizle kucaklaşan Marmara, iki koldan Karadeniz'e bağlanı verir..
Bizde "Bir gün Ankara Haliç'le İstanbul ve kara deniz'e bağlanır mı?" sorusuyla biraz daha ileriisne gidiyoruz.
Hayal bu ya.
Olur mu olur.
Sapanca üzerinden bir koldan Marmara'ya.. Diğer koldan Sakarya üzerinden Karadeniz'e bağlanır.
Ve Sakar'ya Ankara Çayı ile Başkentin göbeğine gemiler indirir.
Daha ilerisi .
Ankara Çayı, Kızılırmakla birleşince Boğazla Karadenizle kucaklaşan Marmara, iki koldan Karadeniz'e bağlanı verir..
Çılgınlık bu ya..
///////////////////////////////////////////////////////////////
Karadeniz ile Hazar Denizi arasına Osmanlı Kanalı
Osmanlılar, Karadeniz ve Hazar Denizi’ni bir kanal açarak birleştirmeye teşebbüs etmişti. Böylece Rusya’nın ilerleyişi durdurulacaktı. İşte XV. asrın bu muazzam projesinin hikâyesi…
Seneler evvel Taşkent’te Emîr Timur heykelini görünce, Ruslar, hem de Sovyetler buna nasıl göz yummuşlar demiştim. Sonradan Rusya’nın doğuşunda Emîr Timur’un rolünü öğrenince, sebebini anladım.
XV. asır başında bugünki Rus ve Ukrayna topraklarında Cengiz soyundan, ama Türkleşmiş Müslüman Altınordu Devleti hüküm sürüyordu. Bunun hâkimiyetinde de küçücük Moskova ve Kiev prenslikleri vardı. Bütün dünyaya hâkim olmak ihtirâsındaki Timur’un birtakım hissî sebeplerle 1391 ve 1395 senelerinde Altınordu Devleti’ne indirdiği darbeler neticesinde, bu büyük hanlık yıkıldı. Bununla kalmadı; tarihçi Peçevî’nin de dert yandığı üzere, Harzem’den Kırım’a kadar olan mıntıkada yaşayan Türk ve Tatar kabilelerini kırıp kaçırdı. [Tatar, Kıpçak Türklerine verilen isimdir.]
Türk tarihinin en büyük felâketlerinden biri olan bu hâdiseler üzerine, Osmanlıların Deşti Kıpçak Hanlığı dediği Altınordu toprakları üzerinde küçük ve ehemmiyetsiz Kazan, Kasım, Sibir, Ejderhan (Astırhan) ve Kırım Hanlıkları kuruldu. Moskova ve Kiev prenslikleri bu vaziyetten istifade etti. Böylece Fransa İmparatoru Napoléon’un Ren Konfederasyonu’nu teşkil ederek Birleşik Almanya’ya yol açtığı gibi; Rusya’nın teşekkülünde en mühim rolü Timur’un oynadığını meşhur tarihçiler söyler.
Osmanlılar, Karadeniz ve Hazar Denizi’ni bir kanal açarak birleştirmeye teşebbüs etmişti. Böylece Rusya’nın ilerleyişi durdurulacaktı. İşte XV. asrın bu muazzam projesinin hikâyesi…
Seneler evvel Taşkent’te Emîr Timur heykelini görünce, Ruslar, hem de Sovyetler buna nasıl göz yummuşlar demiştim. Sonradan Rusya’nın doğuşunda Emîr Timur’un rolünü öğrenince, sebebini anladım.
XV. asır başında bugünki Rus ve Ukrayna topraklarında Cengiz soyundan, ama Türkleşmiş Müslüman Altınordu Devleti hüküm sürüyordu. Bunun hâkimiyetinde de küçücük Moskova ve Kiev prenslikleri vardı. Bütün dünyaya hâkim olmak ihtirâsındaki Timur’un birtakım hissî sebeplerle 1391 ve 1395 senelerinde Altınordu Devleti’ne indirdiği darbeler neticesinde, bu büyük hanlık yıkıldı. Bununla kalmadı; tarihçi Peçevî’nin de dert yandığı üzere, Harzem’den Kırım’a kadar olan mıntıkada yaşayan Türk ve Tatar kabilelerini kırıp kaçırdı. [Tatar, Kıpçak Türklerine verilen isimdir.]
Türk tarihinin en büyük felâketlerinden biri olan bu hâdiseler üzerine, Osmanlıların Deşti Kıpçak Hanlığı dediği Altınordu toprakları üzerinde küçük ve ehemmiyetsiz Kazan, Kasım, Sibir, Ejderhan (Astırhan) ve Kırım Hanlıkları kuruldu. Moskova ve Kiev prenslikleri bu vaziyetten istifade etti. Böylece Fransa İmparatoru Napoléon’un Ren Konfederasyonu’nu teşkil ederek Birleşik Almanya’ya yol açtığı gibi; Rusya’nın teşekkülünde en mühim rolü Timur’un oynadığını meşhur tarihçiler söyler.
Ya vaftiz ya ölüm!
İşte Moskova Prensi Büyük İvan, bu zeminden istifade etti. Bir Bizans Prensesi ile evlendiği için kendisini Bizans vârisi gördü; çift başlı Bizans kartalını sahiplendi. Altınordu’dan medeniyet dersi alırken; bir yandan da bu hanlıklarla mücadeleye girişti.
Korkunç İvan diye bilinen IV. İvan ise 1546’da kendisini Rusya Çarı (imparator) ilan etti. 1552’de Kazan ve 1557’de Ejderhan Hanlıklarını yutup, Hazar Denizi’ne dayandı. 1656’da Sibir ve 1681’de de Kasım Hanlığı düştü. Artık Rusların Sibirya ve Orta Asya’ya ilerlemesinin önünde engel kalmadı. Bu tehlikeyi evvelden sezen Kırım Hanlığı, Osmanlı himayesine girerek kurtuldu ve varlığını 1783’e kadar devam ettirdi.
Binlerce Tatar ya öldürüldü; ya da kaçmak mecburiyetinde kaldı. Zorla vaftiz edilen Tatar asilzâdeleri, Rusya’nın büyüklüğünü hazırlayan mühim işler yaptılar. Napoléon’u yenen General Kutuzov, romancı Gogol ve Turgenyev, bestekâr Rimsky Korsakov ve Rahmaninov, çarın eniştesi ve Rasputin’i öldüren Prens Felix Yusupov, balet Rudolf Nureyev bunların en meşhurlarıdır. Rusya’nın hukuk, vergi, posta ve ordu sistemi, hep Altınordu tesiri altında inkişaf etti. Geçenlerde Putin’in dile getirdiği Rus atasözü şöyle der: “Hangi Rus’u kazısan, altından Tatar çıkar.”
Osmanlılar, bu vahâmete sessiz kalamadılar; müthiş bir projeye teşebbüs ettiler. Sultan II. Selim, Don ve Volga nehirleri arasında bir kanal açarak, Karadeniz ile Hazar Denizi’ni birleştirmek istedi. Böylece Ejderhan Hanlığı kurtarılacak; Kırım Hanlığı tehditlerden korunacak; Kafkasya ve Türkistan hem Rus, hem de İran tecâvüzünden mahfuz kalacaktı. Rivayete göre bu işi ilk Sultan Kanuni düşünmüş; ama sıra gelmemişti.
İşte Moskova Prensi Büyük İvan, bu zeminden istifade etti. Bir Bizans Prensesi ile evlendiği için kendisini Bizans vârisi gördü; çift başlı Bizans kartalını sahiplendi. Altınordu’dan medeniyet dersi alırken; bir yandan da bu hanlıklarla mücadeleye girişti.
Korkunç İvan diye bilinen IV. İvan ise 1546’da kendisini Rusya Çarı (imparator) ilan etti. 1552’de Kazan ve 1557’de Ejderhan Hanlıklarını yutup, Hazar Denizi’ne dayandı. 1656’da Sibir ve 1681’de de Kasım Hanlığı düştü. Artık Rusların Sibirya ve Orta Asya’ya ilerlemesinin önünde engel kalmadı. Bu tehlikeyi evvelden sezen Kırım Hanlığı, Osmanlı himayesine girerek kurtuldu ve varlığını 1783’e kadar devam ettirdi.
Binlerce Tatar ya öldürüldü; ya da kaçmak mecburiyetinde kaldı. Zorla vaftiz edilen Tatar asilzâdeleri, Rusya’nın büyüklüğünü hazırlayan mühim işler yaptılar. Napoléon’u yenen General Kutuzov, romancı Gogol ve Turgenyev, bestekâr Rimsky Korsakov ve Rahmaninov, çarın eniştesi ve Rasputin’i öldüren Prens Felix Yusupov, balet Rudolf Nureyev bunların en meşhurlarıdır. Rusya’nın hukuk, vergi, posta ve ordu sistemi, hep Altınordu tesiri altında inkişaf etti. Geçenlerde Putin’in dile getirdiği Rus atasözü şöyle der: “Hangi Rus’u kazısan, altından Tatar çıkar.”
Osmanlılar, bu vahâmete sessiz kalamadılar; müthiş bir projeye teşebbüs ettiler. Sultan II. Selim, Don ve Volga nehirleri arasında bir kanal açarak, Karadeniz ile Hazar Denizi’ni birleştirmek istedi. Böylece Ejderhan Hanlığı kurtarılacak; Kırım Hanlığı tehditlerden korunacak; Kafkasya ve Türkistan hem Rus, hem de İran tecâvüzünden mahfuz kalacaktı. Rivayete göre bu işi ilk Sultan Kanuni düşünmüş; ama sıra gelmemişti.
Soğuğun gücü
Sokullu Mehmed Paşa’nın sadâret zamanına tesadüf eden bu iş, Defterdar Kâsım Paşa’ya havâle edildi. Mıntıkaya hemen mühendisler yollandı. Don ile Volga arasındaki en kısa mesafe, bugünki Volgagrad (Çariçin, Stalingrad) şehri karşısında 6 deniz mili ölçüldü. Ağustos 1569’da 8000 yeniçeri, 20 bin tımarlı sipahi, 3000 amele gitti. Kırım Hanı, 30 bin süvari ve bir o kadar da amele yolladı. Bir yandan Ejderhan kuşatıldı; bir yandan kanal hafriyatına başlandı. Korkunç İvan, Prens Serebranov kumandasında 15 bin kişilik bir kuvvet gönderip, hafriyata hücum ettirdi ise de püskürtüldü.
Ortada daha erzak ve maişet endişesi yokken, amele arasında, “Buranın kışı üç ay evvel gelir; dokuz ay sürer. Herkesin eli ayağı donar; soğuktan taşlar bile çatlar. Yazın da geceler üç saat sürdüğünden, yatsı ile sabah namazı arasında uyku zamanı kalmaz” dedikodusu yayıldı. Bunu, kanal bitince, mıntıkadaki Osmanlı hâkimiyetinin güçlenmesiyle, kendi kısmî istiklallerinin tamamen ortadan kalkacağından korkan bazı Kırımlıların yaydığı hakkında bir rivayet vardır.
Kuşatmayı baştan lüzumsuz bulan Kırım Hanı Devlet Giray, çözülmeyi engelleyecek destek ve dirâyeti gösteremedi. Zira serdarlığın kendisine verilmesini umuyordu; Kâsım Paşa gibi askerlikten yetişmemiş bir bürokratın otoritesini tanımayı reddetti. İşi, böyle kıdemsiz birine havâle etmek, Sokullu’nun hatası olarak gösterilir.
Kuşatmanın ağustos gibi geç bir tarihte başlaması hataydı. Bir yandan düşman korkusu, bir yandan bu dedikodular askerin maneviyatını bozdu. Bu sırada fırtına ve yağmurlar başladı. 15-20 gün süren Ejderhan kuşatması 20 Eylül’de kaldırıldı. Askerler, nakli mümkün olmayan cephaneyi toprağa gömerek geri çekildi. Amele ise kazma küreği gömmeye bile bırakmayıp savuştular.
Sokullu Mehmed Paşa’nın sadâret zamanına tesadüf eden bu iş, Defterdar Kâsım Paşa’ya havâle edildi. Mıntıkaya hemen mühendisler yollandı. Don ile Volga arasındaki en kısa mesafe, bugünki Volgagrad (Çariçin, Stalingrad) şehri karşısında 6 deniz mili ölçüldü. Ağustos 1569’da 8000 yeniçeri, 20 bin tımarlı sipahi, 3000 amele gitti. Kırım Hanı, 30 bin süvari ve bir o kadar da amele yolladı. Bir yandan Ejderhan kuşatıldı; bir yandan kanal hafriyatına başlandı. Korkunç İvan, Prens Serebranov kumandasında 15 bin kişilik bir kuvvet gönderip, hafriyata hücum ettirdi ise de püskürtüldü.
Ortada daha erzak ve maişet endişesi yokken, amele arasında, “Buranın kışı üç ay evvel gelir; dokuz ay sürer. Herkesin eli ayağı donar; soğuktan taşlar bile çatlar. Yazın da geceler üç saat sürdüğünden, yatsı ile sabah namazı arasında uyku zamanı kalmaz” dedikodusu yayıldı. Bunu, kanal bitince, mıntıkadaki Osmanlı hâkimiyetinin güçlenmesiyle, kendi kısmî istiklallerinin tamamen ortadan kalkacağından korkan bazı Kırımlıların yaydığı hakkında bir rivayet vardır.
Kuşatmayı baştan lüzumsuz bulan Kırım Hanı Devlet Giray, çözülmeyi engelleyecek destek ve dirâyeti gösteremedi. Zira serdarlığın kendisine verilmesini umuyordu; Kâsım Paşa gibi askerlikten yetişmemiş bir bürokratın otoritesini tanımayı reddetti. İşi, böyle kıdemsiz birine havâle etmek, Sokullu’nun hatası olarak gösterilir.
Kuşatmanın ağustos gibi geç bir tarihte başlaması hataydı. Bir yandan düşman korkusu, bir yandan bu dedikodular askerin maneviyatını bozdu. Bu sırada fırtına ve yağmurlar başladı. 15-20 gün süren Ejderhan kuşatması 20 Eylül’de kaldırıldı. Askerler, nakli mümkün olmayan cephaneyi toprağa gömerek geri çekildi. Amele ise kazma küreği gömmeye bile bırakmayıp savuştular.
Kıssadan hisse
Böylece üç ay kadar kazılıp; kanalın üçte biri bitmişken, proje akim kaldı. O kadar emek, masraf levâzım ve asker heder olup gitti. Sultan Kanuni’den, Sultan II. Selim’e intikal eden bu umumî ve millî fikir, Türklük ve Müslümanlığın istikbalini değiştirebilecek kadar parlak bu ideal, imkânsızlık ve biraz da sahipsizlik sebebiyle çöktü.
İşi yakından takip eden ve neticeye fevkalâde müteessir olan padişah, hesabı damadı Sokullu’dan sordu; onu, “Cümle masraflar ve zâyiat görülüp, senden tazmin olunmalıdır” diye azarlayacak kadar hiddetlendi.
Projeden çok korkan Korkunç İvan, rahatladı. Gerçi hâlâ Kırım Hanı’nın tehdidi altındaydı; hatta 4 ay sonra bile Kırım birlikleri Moskova’ya akın tertiplemişti. Ama Osmanlı tehlikesi bertaraf edilmişti. Yemen meselesinin ehemmiyet kazanması üzerine, Kanal Projesi rafa kaldırılmış; bir daha ele alınamamıştır. Ruslar bu projeyi, 4 asır sonra 1952’de tamamlayabildiler.
Bazı Osmanlı müverrihleri ve ezcümle cumhuriyet devrinin milliyetçi tarihçileri, biraz da şuur altındaki devşirme düşmanlığı sâikiyle, bu işten Sokullu Mehmed Paşa’yı mesul tutarlar. Kâtib Çelebi bu hâdise hakkında der ki: “Kıssadan hisse budur ki, küçük adamla büyük işe girişmek caiz değildir. İşin başında münasip biri olmalıdır. Bu işe bir padişah zamanında girişirse uhdesinden gelebilir. Bu gibi işler gayretli padişah işidir. Vezirlerin ve kumandanların işi değildir.”
Akim kalsa bile bu proje, Osmanlı Devleti’nin o zamanki gücü ve vizyonunu göstermek cihetiyle ehemmiyet taşır...
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
//////////////////////////////
Böylece üç ay kadar kazılıp; kanalın üçte biri bitmişken, proje akim kaldı. O kadar emek, masraf levâzım ve asker heder olup gitti. Sultan Kanuni’den, Sultan II. Selim’e intikal eden bu umumî ve millî fikir, Türklük ve Müslümanlığın istikbalini değiştirebilecek kadar parlak bu ideal, imkânsızlık ve biraz da sahipsizlik sebebiyle çöktü.
İşi yakından takip eden ve neticeye fevkalâde müteessir olan padişah, hesabı damadı Sokullu’dan sordu; onu, “Cümle masraflar ve zâyiat görülüp, senden tazmin olunmalıdır” diye azarlayacak kadar hiddetlendi.
Projeden çok korkan Korkunç İvan, rahatladı. Gerçi hâlâ Kırım Hanı’nın tehdidi altındaydı; hatta 4 ay sonra bile Kırım birlikleri Moskova’ya akın tertiplemişti. Ama Osmanlı tehlikesi bertaraf edilmişti. Yemen meselesinin ehemmiyet kazanması üzerine, Kanal Projesi rafa kaldırılmış; bir daha ele alınamamıştır. Ruslar bu projeyi, 4 asır sonra 1952’de tamamlayabildiler.
Bazı Osmanlı müverrihleri ve ezcümle cumhuriyet devrinin milliyetçi tarihçileri, biraz da şuur altındaki devşirme düşmanlığı sâikiyle, bu işten Sokullu Mehmed Paşa’yı mesul tutarlar. Kâtib Çelebi bu hâdise hakkında der ki: “Kıssadan hisse budur ki, küçük adamla büyük işe girişmek caiz değildir. İşin başında münasip biri olmalıdır. Bu işe bir padişah zamanında girişirse uhdesinden gelebilir. Bu gibi işler gayretli padişah işidir. Vezirlerin ve kumandanların işi değildir.”
Akim kalsa bile bu proje, Osmanlı Devleti’nin o zamanki gücü ve vizyonunu göstermek cihetiyle ehemmiyet taşır...
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
//////////////////////////////
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder