Raci bey Hırıstiyan - Roma ilişkisini bilgiye dayandırarak yazmış..
Bizde sadece gördüklerimizden çıkarabildik..
Bizde sadece gördüklerimizden çıkarabildik..
Aspendos'tan Zeytin Taşı'na / Gezi - Tatil / Milliyet Blog
blog.milliyet.com.tr/aspendos-tan-zeytin-tasi-na/Blog/......
blog.milliyet.com.tr/aspendos-tan-zeytin-tasi-na/Blog/......
ŞEYTAN KULAĞINA KURŞUN
Bazı deyimlerle bazı durumlarla tam uyuşur. Şimdi anlatacaklarım da öyle olabilir…
Hz. İsa’dan hemen sonra yayılmaya başlayan Hristiyanlık Roma tarafından yasaklanmış fakat ilerlemesi önlenememişti. Roma yönetimi bu durumun önüne geçmek için her çareye başvurmuş fakat sonuç alamamıştı. Çareyi kendi pagan dini inançlarını Hristiyanlığın içine yerleştirerek bu dini Roma’nın resmi dini yapmakta buldular. Böylece Roma’nın yeni bir kültür ve dine boyun eğmesinin önüne geçilmişti. Bugünkü birçok Hristiyan ritüelinin bu pagan kültürden geldiği söylenir. En meşhuru yılbaşı kutlamasıdır. Binlerce yıldır önemsenen 21 Aralık, günlerin artık uzamaya başlaması olayı Noel kutlaması olarak Hristiyanlığa intikal etmiştir. Şimdi bu kültürü Hristiyanlıktan ayırmaya kalksanız yer yerinden oynar, hiçbir Hristiyan’a kabul ettiremezsiniz.
İyi ki yukarıdakine benzer bir düşünce Dünyanın yegâne hâkimi İngiltere krallığının aklına gelmemiş. İngiltere’nin dünyada yıkmadığı imparatorluk, girmediği coğrafi parça kalmamıştır. Buraları yerel yönetimlere devrederken kendi istedikleri gibi bir idare kurulması şartını koşabilirlerdi. Bu idari sistem yapısal olarak onların sürekli müdahalesine açık olabilirdi Böylece ne zaman isteseler müdahil olup istemediklerini yönetimden uzaklaştırıp uygun gördüklerini getirebilirlerdi. Bu yönetimlere halkı bedelsiz eğitme şartını koşabilirler ve bu eğitimin adına BİLİMSEL EĞİTİM diyebilirlerdi. Bu eğitimin yaygınlaşması için, eğitimden geçmemiş insanların önemli konuma gelmesini engeller, bu kurumlarla akredite edilme şartını getirebilirlerdi. Bu kurumsal eğitim sistemi BİLİM adı altında onların istedikleri değerler sistemi eğitimi veriyor olurdu. Böylece bu değerleri tüm insanlığın benimsemesini sağlamış olurlardı. ÖRNEK DAİRE gibi örnek ülke gösterebilir, bu ülkeye diğerlerinin özenmesini sağlayabilirlerdi. Bu örnek ülkeyi her bakımdan destekleyip zenginleştirerek o ülkenin bu değerler nedeniyle yükseldiği intibaını uyandırabilirlerdi.
Tüm dinlere ve değerler sistemine savaş açıp onların insanlık nezdinde küçümsenmesine neden olabilirlerdi. Yıktıkları bu din ve değerler sisteminin yerine kendi sistemlerini ikame edebilirlerdi. Bunu yaparken de bu dini sistemi taklit eder, öyle bir yapı kurarlardı. Mesela şapel papazı yerine geçenlere öğretmen, daha büyük kurumlarda eğitim verenine profosör diyebilir ve bunların arasında dinlerde olduğu gibi mutlak bir hiyerarşi oluşturabilirlerdi. Bunların onaylamadığı hiçbir düşünce toplum içinde değer kazanamaz; gerçek olarak değerlenemezdi. Böylece insan düşüncesini tekel altına almış olurlardı. Kilisedeki papazlık sistemine lanet eden insanlık; adı BİLİM olduğu bu duruma asla karşı çıkmaya cesaret edemezdi.
Bu yapı içerisinde kimsenin dini inancına karışılmazdı. Nasıl olsa hepsi kendilerinin istedikleri değerler sistemini kabul etmiş olacaklardı. Mesela Özgürlük diye bir kavram icat edebilir ve bunun tüm insanlığın en değerli ayetiymiş gibi kabul edilmesini sağlayabilirlerdi. Kutsal kitaplarında bir defa bile geçmeyen bu kavramı Hristiyan, Müslüman, Budistlerin yanı sıra solcu, sağcı, feminist, komünist, ateist vs. tarafından da baş tacı edilmesini sağlarlardı. İnsanlar bu kavram etrafında birlik oldukları halde bu kavram için birbirini öldürmek, haklarını kısıtlamaktan geri kalmıyor olabilirlerdi.
İyi ki böyle bir durum yok! Şeytan kulağına kurşun demekte haksız mıyım? Böyle bir durumda kimi inandırabilirsiniz?
Bazı deyimlerle bazı durumlarla tam uyuşur. Şimdi anlatacaklarım da öyle olabilir…
Hz. İsa’dan hemen sonra yayılmaya başlayan Hristiyanlık Roma tarafından yasaklanmış fakat ilerlemesi önlenememişti. Roma yönetimi bu durumun önüne geçmek için her çareye başvurmuş fakat sonuç alamamıştı. Çareyi kendi pagan dini inançlarını Hristiyanlığın içine yerleştirerek bu dini Roma’nın resmi dini yapmakta buldular. Böylece Roma’nın yeni bir kültür ve dine boyun eğmesinin önüne geçilmişti. Bugünkü birçok Hristiyan ritüelinin bu pagan kültürden geldiği söylenir. En meşhuru yılbaşı kutlamasıdır. Binlerce yıldır önemsenen 21 Aralık, günlerin artık uzamaya başlaması olayı Noel kutlaması olarak Hristiyanlığa intikal etmiştir. Şimdi bu kültürü Hristiyanlıktan ayırmaya kalksanız yer yerinden oynar, hiçbir Hristiyan’a kabul ettiremezsiniz.
İyi ki yukarıdakine benzer bir düşünce Dünyanın yegâne hâkimi İngiltere krallığının aklına gelmemiş. İngiltere’nin dünyada yıkmadığı imparatorluk, girmediği coğrafi parça kalmamıştır. Buraları yerel yönetimlere devrederken kendi istedikleri gibi bir idare kurulması şartını koşabilirlerdi. Bu idari sistem yapısal olarak onların sürekli müdahalesine açık olabilirdi Böylece ne zaman isteseler müdahil olup istemediklerini yönetimden uzaklaştırıp uygun gördüklerini getirebilirlerdi. Bu yönetimlere halkı bedelsiz eğitme şartını koşabilirler ve bu eğitimin adına BİLİMSEL EĞİTİM diyebilirlerdi. Bu eğitimin yaygınlaşması için, eğitimden geçmemiş insanların önemli konuma gelmesini engeller, bu kurumlarla akredite edilme şartını getirebilirlerdi. Bu kurumsal eğitim sistemi BİLİM adı altında onların istedikleri değerler sistemi eğitimi veriyor olurdu. Böylece bu değerleri tüm insanlığın benimsemesini sağlamış olurlardı. ÖRNEK DAİRE gibi örnek ülke gösterebilir, bu ülkeye diğerlerinin özenmesini sağlayabilirlerdi. Bu örnek ülkeyi her bakımdan destekleyip zenginleştirerek o ülkenin bu değerler nedeniyle yükseldiği intibaını uyandırabilirlerdi.
Tüm dinlere ve değerler sistemine savaş açıp onların insanlık nezdinde küçümsenmesine neden olabilirlerdi. Yıktıkları bu din ve değerler sisteminin yerine kendi sistemlerini ikame edebilirlerdi. Bunu yaparken de bu dini sistemi taklit eder, öyle bir yapı kurarlardı. Mesela şapel papazı yerine geçenlere öğretmen, daha büyük kurumlarda eğitim verenine profosör diyebilir ve bunların arasında dinlerde olduğu gibi mutlak bir hiyerarşi oluşturabilirlerdi. Bunların onaylamadığı hiçbir düşünce toplum içinde değer kazanamaz; gerçek olarak değerlenemezdi. Böylece insan düşüncesini tekel altına almış olurlardı. Kilisedeki papazlık sistemine lanet eden insanlık; adı BİLİM olduğu bu duruma asla karşı çıkmaya cesaret edemezdi.
Bu yapı içerisinde kimsenin dini inancına karışılmazdı. Nasıl olsa hepsi kendilerinin istedikleri değerler sistemini kabul etmiş olacaklardı. Mesela Özgürlük diye bir kavram icat edebilir ve bunun tüm insanlığın en değerli ayetiymiş gibi kabul edilmesini sağlayabilirlerdi. Kutsal kitaplarında bir defa bile geçmeyen bu kavramı Hristiyan, Müslüman, Budistlerin yanı sıra solcu, sağcı, feminist, komünist, ateist vs. tarafından da baş tacı edilmesini sağlarlardı. İnsanlar bu kavram etrafında birlik oldukları halde bu kavram için birbirini öldürmek, haklarını kısıtlamaktan geri kalmıyor olabilirlerdi.
İyi ki böyle bir durum yok! Şeytan kulağına kurşun demekte haksız mıyım? Böyle bir durumda kimi inandırabilirsiniz?
Yorumlar
Süleyman Bülbül Uzun
ama güzel bir yazı bana osmanlının yıkılışı ve cumhuriyeti anlatmış
hristiyanlık taki dejenerasyon ve islamdada bir takım yapılmaya çalışılan hatta
büyük kesimde kabül görmüş yozlaşmayıda anlatmış ben önce yıkım sonra yozlaşma
olduğu kanısınsa idim ama yozlaşma yıkımın pençeleri imiş bu yazıda bunu da
öğrendim
· Yanıtla · 2y · Düzenlendi
Süleyman Bülbül İslamda
dejenerasyona tabi islam peygamberinin vefatının hemen akabinde başlandı dönem
dönem zorluklar çkmş ve mücadele şklerini haçlu seferine çevrmişler ve bir açık
kapı bulmuşlar gerileme devrinde başarıya ulaşmışlar
Necati Çavdar Birde
yukarda verdiğim link deki yazıya göz atarsanız sevinirim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder