BAĞLICALI BİR AHİ:
HACI HACI
2 Nisan 2013 Salı – Ahimesut/Angara
https://www.facebook.com/necati.cavdar/posts/10151570122367700
https://www.facebook.com/necati.cavdar/media_set?set=a.10151570084262700&type=3
HACI HACI
2 Nisan 2013 Salı – Ahimesut/Angara
https://www.facebook.com/necati.cavdar/posts/10151570122367700
https://www.facebook.com/necati.cavdar/media_set?set=a.10151570084262700&type=3
Nisan ayının başları.Hava güzel.Ne serin, ne sıcak..Hoş bir rüzgâr sizi sıvazlıyor.Milyonluk şehirden biraz kaçalım dedik.Kendimizi şehrin kenarına attık.Kimi zaman çorapları çıkarıp, çıplak ayakla “Divane” olup yollara düştük, toprağa battık.Yemyeşil ekinler, tekrar neşvu nema bulan çeşit çeşit renkli çiçeklere bürünmüş otlar karşıladı.Kuşlar, koro halinde şarkıyarak selamladı.İmar çalışmasıyla yok olan az sayıdaki pınarlardan su içtik.Bir zamanlar cennetten köşe gibi olan bahçelerin ranta yenik düşerek viran halini seyrettik.Sürü ve ev bekçileri köpeklerle karşılaşıp, Kıtmir’i hatırladık.Nasibimizde ne var ise yolumuza çıktılar, merhabalaştık..Dertleştik. Sevinçlerine ortak olduk..Birden bire beliren koyun – kuzulara nazar ettik.
Pınarbaşılarında, ağaçlar ve ekinler harmaninsin oluşturduğu yeşillikler içinde tefekküre daldık.
Kimi zaman “demlenmek” kimilerinin de “dinlemek/dinlenmek için geldiği tertemiz bakir yerleri kirletip gittiklerine üzüldük..
……Gün akşama döndü.Artık tünemek üzere olan kuşlar son şarkılarını söylüyorlar.Evin yolunu tutmuşken, ekim işiyle uğraşan bir beye rast geldik.İyice terlemiş.Ama hala çalışıyor.“Yeter akşam oldu, yorulmuşsun” dedik..Oturdu.O anlattı biz dinledik.İsmini sorduk. “Hacı” dedi. Artık soyadına ne gerek var.
Çünkü Hacı, “Hacı”..Sıfatı hali ortaya koyuyor. “Hacı hacı” diyoruz. “Elhamdülillah diye şükrediyor..Angara büyüyüp geliyor. Adeta bir sel gibi tarım arazilerine abanıyor.Hacı bey hala meyve dikmek sebze ekmek peşinde.Bu yaman çelişkiyi soruyoruz.“ömrüm oldukça, buraya beton dikmem/diktirmem..Bahçe olarak kalsın” diyor ve ekliyor..“Osmanlı, tarım arazilerini korurmuş. Oraya köy ve şehirler kurdurmazmış. Bakın bütün köyler; tepelerde /taşlık kıraç yerlerde. Tarım arazilerine kurmamışlar. Sular bile dağlarda olur. Ovalarda yüzey suları olur. Onlar da yazın kesilir. O yüzden köyler suyun kesilmediği yüksek yerlere kurulmuş… Dağlar, yüksekler dururken o güzelim tarım arazileri binalarla doldu. Angarayı doyuran ova yok oldu.” Diye dertleniyor.“ Bakın camileri bile alçaklara, çukurlara yapıyorlar. Galiba ‘alçak/alçaltılmış ruhlu’ olduklarından. Osmanlı – Selçuklu zirvelere zirve mabetler yapıyordu. Bu gün Angarayı hilal gibi çevreleyen şu tepelere birer cami kondursalardı, Angara tabii bir Hilal suiletine kavuşurdu..
Ama yapmadılar/yaptırmadılar.Şuraya yeni cami yapıyorlar..
Adı Hz. Ali Camii. Biraz ötesinde Hz. Osman. Biraz ileride Hz. Ebubekir Camii var. Halbuki tek başına da yeter. Fakat ikisi üçü bir olup şu Alsancak mahallesinin en zirvesine bi cami kondursalar, daha bi görkemli olur..
Yapmayıp tepenin çevresine alçaklara, ağaçsız, kuşsuz camiler konduruyorlar... Ne kadar ihtişamlı yapsalar, ihtişamı kayboluyor..” diyerek duygularımızı ifade ediyoruz.Hacı hacı bey;“ Gidin bakın, Osmanlı camileri tıklım tıklım dolu.. Bizim yaptıklarımız boş. Cemaatsiz. Niye?Çünkü helalle değil haramla yapılıyor.Osmanlı helalle yaptığı için camiye giriyorsunuz sizi kucaklıyor. Sarıyor.Ama bizimkiler öyle mi?İnsanı itiyor..Çünkü haramla yapılıyor.Yaptıranlar Allah rızası için değil, “iş” kapısı diye bakıyor. Topladıkları paradan pay alıyor...Kalecik’ten bizim köye cami için gelmişler..Çimento parası istemişler.Babam, vermiş.Bu defa demir demişler.. Babam, onu da karşılamış.Fakat bir şart koşmuş: ‘ Bu yardımdan kimsenin haberi olmayacak. Kesinlikle köylü duymayacak..’ ‘Tamam’ deyip gitmişler..Fakat.. Para toplayanlar muhtarla bir olmuş.. Verilen yardım parasını yemeye, demir ve çimento satın almış gibi fatura ayarlamaya karar vermişler. Babamın verdiği parayı aralarında yiyecekler.İmam, ‘Olmaz.. Hayır hayırda kullanılacak’ dediyse de ‘Seni buradan süreriz’ diye tehdit etmişler. O da ‘Başıma ne gelirse gelsin, doğrudan ayrılmayacağım’ diye bunları dava etmiş.İfadesinde parayı nereden aldıklarını belirterek babamı şahit tutmuş.Kimsenin haberi olmayacaktı ya..Sadece Hâkimin değil Angaranın haberi oldu.Bir gün köyün üstünde karakol var. Jandarma babamı çağırdı.. “Sen bi yere yardım etti mi?” Diye sormuşlar. Oda “Evet..Ettim” diyerek olanı biteni anlatmış.İmamın anlattıkları ile babamın anlattıkları örtüşmüş.İmam kurtulmuş..Parayı da kurtarmış.Ancak babamın gizli verdiği yardımı cümle alem duydu..” diye camilerin neden haramla yapıldığını açıklıyor.Tabi bütün camiler böyle yapılmıyor ya.. O başlarından geçeni anlatıyor..………….Bağlıcalı Hacı bey, tam bir ayaklı kütüphane.Yani “key adam”.. Anahtarı hangi kapıya taksanız orayı açıyor. Ve ora ile ilgili bilgi veriyor.Sormadım ya..Evet belki okumamış. Ancak irfan ehli olduğu anlattıklarından belli.Hem işini yani tarım ve hayvancılığı biliyor. Hem köyünün ve ülkesinin geçmişini. Hem de içinde yaşadığı medeniyet değerleri ile barışık. Duyup, okuduklarını harmanlayıp size sunuyor.Oturduğumuz yerin “Ahi mesut” olduğunu söyleyince hemen leb demeden leblebiyi anlar cinsinden … “ Ahi Mesut, orada ..Bir başka AHİ de bizim köyde Bağlıca’da yatıyor” diyerek konuyu alıp götürüyor. “Bak onu bilmiyordum. Ahi Mesut’la akraba mı ? deyince başlıyor anlatmaya:“ Bizim Ahi’nin Ahi Mesut’la akrabalığı yok.O ayrı bu ayrı..Osmanlı’da bu bölgede üç tane uç beyi varmış.Birisi Angara merkezde .. Kale civarında ..O karargah gibi görev yapıyor.Biriside Kızılcahamam – Kazan arasında Kargasekmez’e varmadan..Orası asker yetiştiriyor.Diğeri de Bağlıca’ da..Bağlıca’daki savaşa katılacak askerin yiyecek – giyecek gibi işleri ile meşgul..Tümü esnaf..Tümü Ahi..Burada yatan onların pirlerinden…Bu köy AHİ merkezi..Çevreden Kazandan, Polatlıdan, Kızılcahamam dan bir problem olur ise, buraya gelirler. Mesele burada halledilirmiş.Yakın zamanlara kadarda devam etti.Sadece Osmalı’da değil. Cumhuriyet döneminde de böyle idi. Ben bunu bizzat yaşadım. Gelirler.. Köyün muhtarı, imamı ve ileri gelenleri toplanır. Konuyu halederlerdi. Yani mahkemeden önce mahkeme olunurdu..”Anlatacakları çok şey var..Ama..“Bunları nerden biliyorsun ..Siz o kadar eski misiniz, yoksa Mustafa Kemal’in bölgeye yerleştirdiği köylülerinden değimlisiniz..?Diye sorarak o konuyu geçiyoruz.“450 yıllık geçmişimizi bilirim” diye soruma karşılık veren çağın AHİ’si konuşmasını şöyle sürdürüyor:“ Yok biz yerlisiyiz.Mustafa Kemal, 1930larda gelen göçmenleri bizim köye değil aşağıya yerleştirildi.Bu arzi çok verimli idi. Bire 15- 20 den aşağı düşmezdi.Osmanlı’da olduğu gibi Sakarya savaşında da orduyu bu köy doyurdu.Köyde 500-100 yarım alan ( Bir yarım 16 kg) kuyular vardı.Kuyular; çamurla sıvanır, altına üstüne saman serilerek saklanan ekin korunurdu.Bakmayın ‘ İstiklal harbinde Türkoğlu ( Temelli –Angara arasında köy), yardım etti ‘ dediklerine. Esas yardım, bu köyden (Bağlıca’dan) gitti.…Hatta Mustafa Kemal geliyor.. Bu köyde altını olan üç kişi var..Birisi..” Hızını almışken söz kesmek adaba aykırı..Fakat..Konu koyu… Ve derin..Zaman kısa. Yol uzun.. Akşamın kızıl tülü ovayı örtü. İkindi sırası sırtlarında gezerken terlediğimiz tepelerin gölgeleri üşütmeye başladı.. Artık iyice eğilerek fersizleşen güneşin vurduğu ve 25 – 30 km uzakta Angara tepelerinki dev plazalardan yansıyan ışıkları çadı gözü gibi bize dönüyor.Mecburen konuyu kesmek istiyorum.. “ Ağam, bu terazi bu kadar sıkleti çekmez. Bana acı. Bu kadar yük yeter. Daha fazlasını taşıyamam” diyorum..Dedik ya irfan ehli.“Tamam ……” diyerek olayı hemen anlıyor.. ‘Başka zaman görüşmek’ dileği ile ‘ Bağlıcalı Ahi’, Hacı Hacı’ya veda ediyoruz.….Sabah namazı sonrası bir demde muhteşem sosyal birliktelikle koraya başlayarak nafaka peşine düşen kuşlar; akşamın tüllendiği bir demde de hafif esen rüzgarın sesi eşliğinde kendi lisanları ile artık son toplu zikirlerini yapıyor..Birazdan ezan okunmasıyla, bireysel güvenliklerini alıp özel yuvalarında istirahata geçmenin hazırlığı içinde en tatlı namelerini söylüyorlar..Dağ- taş dinleyip lisanı hallerince eşlik ediyor.. Nasibi olan nasipleniyor..Ve o lahuti nameleri ile İlahi çağrı, başlıyor..İçinde olduğunuzda belki farkına varmıyorsunuz ancak dışarıda hissediyordunuz..An an, dem dem tüm alemin yaşadığı gibi adeta Angara, rahmet dalgasıyla yıkanıyor..Bira sonra daha bir koyu çöken karanlıklarla gündüzün ayan olanları, gecenin sır dolu bohçalarına sarılıyor ///////////////////////////////////
Pınarbaşılarında, ağaçlar ve ekinler harmaninsin oluşturduğu yeşillikler içinde tefekküre daldık.
Kimi zaman “demlenmek” kimilerinin de “dinlemek/dinlenmek için geldiği tertemiz bakir yerleri kirletip gittiklerine üzüldük..
……Gün akşama döndü.Artık tünemek üzere olan kuşlar son şarkılarını söylüyorlar.Evin yolunu tutmuşken, ekim işiyle uğraşan bir beye rast geldik.İyice terlemiş.Ama hala çalışıyor.“Yeter akşam oldu, yorulmuşsun” dedik..Oturdu.O anlattı biz dinledik.İsmini sorduk. “Hacı” dedi. Artık soyadına ne gerek var.
Çünkü Hacı, “Hacı”..Sıfatı hali ortaya koyuyor. “Hacı hacı” diyoruz. “Elhamdülillah diye şükrediyor..Angara büyüyüp geliyor. Adeta bir sel gibi tarım arazilerine abanıyor.Hacı bey hala meyve dikmek sebze ekmek peşinde.Bu yaman çelişkiyi soruyoruz.“ömrüm oldukça, buraya beton dikmem/diktirmem..Bahçe olarak kalsın” diyor ve ekliyor..“Osmanlı, tarım arazilerini korurmuş. Oraya köy ve şehirler kurdurmazmış. Bakın bütün köyler; tepelerde /taşlık kıraç yerlerde. Tarım arazilerine kurmamışlar. Sular bile dağlarda olur. Ovalarda yüzey suları olur. Onlar da yazın kesilir. O yüzden köyler suyun kesilmediği yüksek yerlere kurulmuş… Dağlar, yüksekler dururken o güzelim tarım arazileri binalarla doldu. Angarayı doyuran ova yok oldu.” Diye dertleniyor.“ Bakın camileri bile alçaklara, çukurlara yapıyorlar. Galiba ‘alçak/alçaltılmış ruhlu’ olduklarından. Osmanlı – Selçuklu zirvelere zirve mabetler yapıyordu. Bu gün Angarayı hilal gibi çevreleyen şu tepelere birer cami kondursalardı, Angara tabii bir Hilal suiletine kavuşurdu..
Ama yapmadılar/yaptırmadılar.Şuraya yeni cami yapıyorlar..
Adı Hz. Ali Camii. Biraz ötesinde Hz. Osman. Biraz ileride Hz. Ebubekir Camii var. Halbuki tek başına da yeter. Fakat ikisi üçü bir olup şu Alsancak mahallesinin en zirvesine bi cami kondursalar, daha bi görkemli olur..
Yapmayıp tepenin çevresine alçaklara, ağaçsız, kuşsuz camiler konduruyorlar... Ne kadar ihtişamlı yapsalar, ihtişamı kayboluyor..” diyerek duygularımızı ifade ediyoruz.Hacı hacı bey;“ Gidin bakın, Osmanlı camileri tıklım tıklım dolu.. Bizim yaptıklarımız boş. Cemaatsiz. Niye?Çünkü helalle değil haramla yapılıyor.Osmanlı helalle yaptığı için camiye giriyorsunuz sizi kucaklıyor. Sarıyor.Ama bizimkiler öyle mi?İnsanı itiyor..Çünkü haramla yapılıyor.Yaptıranlar Allah rızası için değil, “iş” kapısı diye bakıyor. Topladıkları paradan pay alıyor...Kalecik’ten bizim köye cami için gelmişler..Çimento parası istemişler.Babam, vermiş.Bu defa demir demişler.. Babam, onu da karşılamış.Fakat bir şart koşmuş: ‘ Bu yardımdan kimsenin haberi olmayacak. Kesinlikle köylü duymayacak..’ ‘Tamam’ deyip gitmişler..Fakat.. Para toplayanlar muhtarla bir olmuş.. Verilen yardım parasını yemeye, demir ve çimento satın almış gibi fatura ayarlamaya karar vermişler. Babamın verdiği parayı aralarında yiyecekler.İmam, ‘Olmaz.. Hayır hayırda kullanılacak’ dediyse de ‘Seni buradan süreriz’ diye tehdit etmişler. O da ‘Başıma ne gelirse gelsin, doğrudan ayrılmayacağım’ diye bunları dava etmiş.İfadesinde parayı nereden aldıklarını belirterek babamı şahit tutmuş.Kimsenin haberi olmayacaktı ya..Sadece Hâkimin değil Angaranın haberi oldu.Bir gün köyün üstünde karakol var. Jandarma babamı çağırdı.. “Sen bi yere yardım etti mi?” Diye sormuşlar. Oda “Evet..Ettim” diyerek olanı biteni anlatmış.İmamın anlattıkları ile babamın anlattıkları örtüşmüş.İmam kurtulmuş..Parayı da kurtarmış.Ancak babamın gizli verdiği yardımı cümle alem duydu..” diye camilerin neden haramla yapıldığını açıklıyor.Tabi bütün camiler böyle yapılmıyor ya.. O başlarından geçeni anlatıyor..………….Bağlıcalı Hacı bey, tam bir ayaklı kütüphane.Yani “key adam”.. Anahtarı hangi kapıya taksanız orayı açıyor. Ve ora ile ilgili bilgi veriyor.Sormadım ya..Evet belki okumamış. Ancak irfan ehli olduğu anlattıklarından belli.Hem işini yani tarım ve hayvancılığı biliyor. Hem köyünün ve ülkesinin geçmişini. Hem de içinde yaşadığı medeniyet değerleri ile barışık. Duyup, okuduklarını harmanlayıp size sunuyor.Oturduğumuz yerin “Ahi mesut” olduğunu söyleyince hemen leb demeden leblebiyi anlar cinsinden … “ Ahi Mesut, orada ..Bir başka AHİ de bizim köyde Bağlıca’da yatıyor” diyerek konuyu alıp götürüyor. “Bak onu bilmiyordum. Ahi Mesut’la akraba mı ? deyince başlıyor anlatmaya:“ Bizim Ahi’nin Ahi Mesut’la akrabalığı yok.O ayrı bu ayrı..Osmanlı’da bu bölgede üç tane uç beyi varmış.Birisi Angara merkezde .. Kale civarında ..O karargah gibi görev yapıyor.Biriside Kızılcahamam – Kazan arasında Kargasekmez’e varmadan..Orası asker yetiştiriyor.Diğeri de Bağlıca’ da..Bağlıca’daki savaşa katılacak askerin yiyecek – giyecek gibi işleri ile meşgul..Tümü esnaf..Tümü Ahi..Burada yatan onların pirlerinden…Bu köy AHİ merkezi..Çevreden Kazandan, Polatlıdan, Kızılcahamam dan bir problem olur ise, buraya gelirler. Mesele burada halledilirmiş.Yakın zamanlara kadarda devam etti.Sadece Osmalı’da değil. Cumhuriyet döneminde de böyle idi. Ben bunu bizzat yaşadım. Gelirler.. Köyün muhtarı, imamı ve ileri gelenleri toplanır. Konuyu halederlerdi. Yani mahkemeden önce mahkeme olunurdu..”Anlatacakları çok şey var..Ama..“Bunları nerden biliyorsun ..Siz o kadar eski misiniz, yoksa Mustafa Kemal’in bölgeye yerleştirdiği köylülerinden değimlisiniz..?Diye sorarak o konuyu geçiyoruz.“450 yıllık geçmişimizi bilirim” diye soruma karşılık veren çağın AHİ’si konuşmasını şöyle sürdürüyor:“ Yok biz yerlisiyiz.Mustafa Kemal, 1930larda gelen göçmenleri bizim köye değil aşağıya yerleştirildi.Bu arzi çok verimli idi. Bire 15- 20 den aşağı düşmezdi.Osmanlı’da olduğu gibi Sakarya savaşında da orduyu bu köy doyurdu.Köyde 500-100 yarım alan ( Bir yarım 16 kg) kuyular vardı.Kuyular; çamurla sıvanır, altına üstüne saman serilerek saklanan ekin korunurdu.Bakmayın ‘ İstiklal harbinde Türkoğlu ( Temelli –Angara arasında köy), yardım etti ‘ dediklerine. Esas yardım, bu köyden (Bağlıca’dan) gitti.…Hatta Mustafa Kemal geliyor.. Bu köyde altını olan üç kişi var..Birisi..” Hızını almışken söz kesmek adaba aykırı..Fakat..Konu koyu… Ve derin..Zaman kısa. Yol uzun.. Akşamın kızıl tülü ovayı örtü. İkindi sırası sırtlarında gezerken terlediğimiz tepelerin gölgeleri üşütmeye başladı.. Artık iyice eğilerek fersizleşen güneşin vurduğu ve 25 – 30 km uzakta Angara tepelerinki dev plazalardan yansıyan ışıkları çadı gözü gibi bize dönüyor.Mecburen konuyu kesmek istiyorum.. “ Ağam, bu terazi bu kadar sıkleti çekmez. Bana acı. Bu kadar yük yeter. Daha fazlasını taşıyamam” diyorum..Dedik ya irfan ehli.“Tamam ……” diyerek olayı hemen anlıyor.. ‘Başka zaman görüşmek’ dileği ile ‘ Bağlıcalı Ahi’, Hacı Hacı’ya veda ediyoruz.….Sabah namazı sonrası bir demde muhteşem sosyal birliktelikle koraya başlayarak nafaka peşine düşen kuşlar; akşamın tüllendiği bir demde de hafif esen rüzgarın sesi eşliğinde kendi lisanları ile artık son toplu zikirlerini yapıyor..Birazdan ezan okunmasıyla, bireysel güvenliklerini alıp özel yuvalarında istirahata geçmenin hazırlığı içinde en tatlı namelerini söylüyorlar..Dağ- taş dinleyip lisanı hallerince eşlik ediyor.. Nasibi olan nasipleniyor..Ve o lahuti nameleri ile İlahi çağrı, başlıyor..İçinde olduğunuzda belki farkına varmıyorsunuz ancak dışarıda hissediyordunuz..An an, dem dem tüm alemin yaşadığı gibi adeta Angara, rahmet dalgasıyla yıkanıyor..Bira sonra daha bir koyu çöken karanlıklarla gündüzün ayan olanları, gecenin sır dolu bohçalarına sarılıyor ///////////////////////////////////
TEFEKÜR.. ZİKİR… ŞÜKÜR Şu ilkbahar gününde her ilkbaharda yağan yağ¬murlarla, ölü toprağın hayata dönüşünü..Pınar başlarında, ağaçlar ve ekinler harmaninsin oluşturduğu yeşillikler içinde düşünmemek mümkün mü?Zira Rabbimin,
* De ki: "Onları, ilk defa yaratıp inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir." Ki O, size yeşil ağaçtan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmağa kadir değil mi? Elbette (öyledir); O, yaratandır, bilendir. Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. (Yasin Suresi, 79-82.ayetler)
* De ki: "Onları, ilk defa yaratıp inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir." Ki O, size yeşil ağaçtan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmağa kadir değil mi? Elbette (öyledir); O, yaratandır, bilendir. Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. (Yasin Suresi, 79-82.ayetler)
* "O, ölüden diri çıkarır, diriden de ölü çıkarır. Toprağa, ölümünden sonra hayat ve¬rir; işte siz de kabirlerinizden böyle çıkarıla¬caksınız." (RUM SURESİ: 19)
* "Gökten su indirip, Ölümünden son¬ra yeri onunla diriltmesi, O'nun varlığının belgelerindendir. Şüphesiz bunlarda düşünen kavim için dersler vardır."(RUM SURESİ : 24)
* “Gökten suyu indiren O’dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına bakın! Bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.” (En”am sûresi / 99)
*“(Allah) onunla (su ile) sizin için ekin (ler), zeytin (ler), hurma ağaçları, üzümler ve meyvelerin her birinden (nice rızıklar) bitiriyor. Bunların her birinde tefekkür(düşünecek) edecek bir zümre (toplum) için elbette birer âyet( büyük bir ibretler- deliller )vardır.” (NAHL - 11 ) * “Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınarlar fışkırttık.” (Yasin sûresi / 34) * “Gökten suyu indiren O’dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına bakın! Bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.” (En”am sûresi / 99)* “Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O’dur. Herbiri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (En”an sûresi / 141)** “ Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz? Attığınız o meniye ne dersiniz?! Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz? Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez. Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O halde düşünseniz ya! Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?! Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz? Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz: ‘Muhakkak biz çok ziyandayız!’ ‘Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!’ İçtiğiniz suya ne dersiniz?! Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz? Dileseydik onu acı bir su yapardık. O halde şükretseydiniz ya!.. Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?! Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz? Biz onu bir ibret ve ıssız yerlerde yaşayanlara bir yarar kaynağı kıldık. O halde, O yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt) (VAKİA Suresi 57-74) “ ayetlerindeki işaretlere dikkat kesilip* “Şüphesiz ki, (Allah'tan) korkup (küfür, azgınlık ve sapıklıktan) sakınanlar, güvenli makamdadırlar, Cennetlerde ve pınar başlarındadırlar.” (Duhan 51-52) * “İkisinde akıp duran iki pınar vardır.” (Rahnan 50)* “Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.” (VÂKIA - 17-21)* "Gerçekten Cennetlik olanlar, bugün pek güzel eğlenceyle meşguldürler. Kendile¬ri ve zevceleri, ağaçların gölgeleri altında tahtlar üzerine yaslanmışlardır ve her istedik¬leri onlarındır." (Yasin Suresi 55 -57).* "İşte onların mükâfatı, Rablerinden bir mağfiret ve ağaçları altından ırmaklar akan cennetlerdir." (Âl-İ İmrân Suresi : 136). *"Allah, müminlerin erkeği¬ne ve dişisine, ağaçları altından ırmaklar akan cennetler vaat buyurdu, içlerinde ebe¬dî olarak kalacaklar; hem Adn cennetlerin¬de güzel meskenler..." ( Tevbe Suresi:72, 22: 14, 18:-31)Müjdelerini tefekkür ediyoruz.* “Bitkilerin her birinde düşünen bir insan ve toplum için ibretler vardır.” (Şuara / 7-9)* "Gökleri ve yeri yaratan gökten yağmur in¬diren ile size rızık olarak çeşitli ürünler ye¬tiştiren, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri nehirleri de sizin emrinize veren Al¬lah'tır." (14: 32). * "O kâfir olanlar, görmediler mi ki, gökler ve yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Bütün canlıları sudan yarat¬tık. Halâ inanmıyorlar mı?" (21: 30).* "Yerin yetiştirdiklerinden kendi evlâtlarından ve daha bilmeyecekleri şeylerden, çift çift yaratan Allah çok yüce¬dir!' (36: 36)* "Allah ta¬neleri ve çekirdekleri çimlendirip yaratandır. Ölüden diri çıkarır, diriden de Ölüyü çıkaran O'dur." (6: 95)* "De ki: 'Size gökten ve yerden rızık veren kim?' O kulak ve gözlerin, sahibi kimdir? Ölüden diriyi, diriden de ölüyü kim çıkarıyor?" ( Yunus Suresi: 10: 31).* "Çün¬kü taşların öylesi var ki içinden nehirler kay¬nar, taşar; öylesi var ki, yarılıp ondan çeşme gibi şarıl şarıl su akar." (Bakara: 74)* "Toprağı verimli olan güzel bir mem¬leketin nebatı Rabbinin izni ile çıkar. Çorak topraktan kavruk bitki çıkar, tşte ayetleri şükredecek bir kavim için böyle açıklarız." (A'râf Sure¬si: 58)* 'Arzda da gerçekten tasdik edenler için birçok ibretler var. Nefislerinizde de birçok alâmetler var. Halâ görmez misiniz?" (51: 20-21)* "Si¬zi topraktan yaratması Allah'ın kudretine de¬lâlet eden alâmetlerdendir. Sonra da insan olarak çoğalıp yayılırsınız." ( Rum Suresi:20)* "O'nun hak olduğu mey¬dana çıkıncaya kadar onlara hem yeryüzü et¬rafında, hem bizzat nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz." (Fissilet Suresi: 53) şeklinde ifadelendirilen ayetlerin anlamını kavrıyoruz.Ekinler arasında ;• “Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz.” (Enbiyâ sûresi / 47)* “(Lokman, öğütlerine devamla şöyle demişti Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.” (Lokman sûresi / 16)Rabbimin Ayetlerinde ismen zikrettiği ve bila bedel, zahmetsizce ikram ettiği taze taze hardallar yiyoruz..Arıcılarla, arı kovanları ile karşılaşıyoruz:* "Senin Rabbin bal arısına da şöyle vahyetti: 'Dağlardan ağaçlardan ve in¬sanların kuracakları kovanlardan kendine ev edin, sonra meyvelerin hepsinden ye de, Rab-bin sana has kıldığı yayıhm yollarına çık. O arıların karınlarından renkleri muhtelif bal çıkar ki onda insanlar için şifa vardır. Doğ¬rusu bunda da düşünecek bir topluluk için büyük ibret var?' (Nahl Suresi : 68-69) Ayetlerinin işaret ettiği hikmeti düşünüyoruz.Yemyeşil ekinler, sıra sıra dağ gibi dikilen binalar görünce ;İnsanın bütün zenginlik ve gelişmesini kendilerini Allah’a yakın etme çabası yerine kimilerinin de bunları kendilerini Allah'tan uzaklaştırmak, hayatın kötü yanlarına yaklaştırmak için kul¬landıkları gerçeği ile * "Sizi yeryüzünde yaratıp, orayı imar et¬menizi dileyen O'dur. Öyleyse O'ndan mağfiret dileyin, sonra da O'na tövbe edin." (Hûd Suresi: 61) ilahi mesajını kavramaya çalışıyoruz.* “Bilin ki (ey insanlar!) Bu dünya hayatı, sadece bir oyundan, geçici bir eğlence ve güzel bir gösteriden, birbirinizle büyüklük yarışı(na girişmenizden) ve daha çok servet ve çocuk sahibi olma hırsın(ız)dan ibarettir. Bu (dünya)nın durumu, (hayat getiren) yağmurun hikayesine benzer: Yağmurun yeşerttiği bitki, toprağı ekenlere sevinç verir; ama sonra kurur ve sen onun sarardığını görürsün; sonunda toprak haline gelir. Ama öteki dünyada (insanın durumu ile ilgili ebedi hakikat açıkça ortaya çıkacaktır). (Ya) şiddetli azap, yahut Allah’ın bağışlayıcılığı ve hoşnutluğu, çünkü bu dünya hayatı, kendini kandırmanın zevkin(i tatmak)tan başka bir şey değildir.” “HADİD 20- Kur’an” Ve* “Ey insanlar, eğer siz öldükden sonra dirilmek hususunda herhangi bir şübhe içinde iseniz şu muhakkakdır ki biz sizi (n aslınızı) toprakdan, sonra (onun zürriyetini) insan suyundan, sonra pıhtılaşmış bir kandan, daha sonra da hilkati belli belirsiz bir çiğnem etden yaratdık (ve bunları) size (kemâl-i kudretimizi) apaçık gösterelim diye (yapdık). Sizi dileyeceğimiz muayyen bir vaktâ kadar rahmlerde durduruyoruz, sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz, daha sonra da kuvvetinize (yiğitlik çağına) ermeniz için (büyütüyoruz). Kiminiz öldürülüyor, kiminiz de (evvelki) bilgi (sin) den sonra (artık) hiç bir şey bilmemek üzere ömrün en fena (devresine) doğru gerisin geri itiliyor. Sen yer (yüzünü) kupkuru ve ölü görürsün. Fakat biz onun üstüne suyu (yağmuru) indirdiğimiz zaman o harekete gelir, kabarır, her güzel çiftden nice nebat bitirir.”( Hac Suresi 5. Ayet) diye ifade edilen hakikatle karşı karşıya kaldık.Kimi “demlenmek” için tezgah kuranlara rastlıyoruz. * "Ey mü¬minler! Rızıklandırdığımızın temizlerinden yeyin, ve Allah'a şükredin..." (Bakara Suresi: 172)* "Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helâl şeylerden yeyin, şeytana ayak uydur¬mayın. Çünkü o hakikaten size apaçık bir düşmandır." (Bakara: 168) hatırlatması ve * “O: “Yığınla mal tüketip-yok ettim” diyor. Kendisini hiç kimsenin görmediğini mi sanıyor?” (Beled Suresi, 6-7 / Kur’an)* “ Yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.” (A’raf Suresi, 31 – Kur’an) * “…İsraf ederek saçıp-savurma. Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür.” (İsra Suresi, 26-27) * “Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: «Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için fâideler vardır. Günahları ise fâidelerinden daha büyükdür.» (Yine) sana hangi şey’i nafaka vereceklerini sorarlar. De ki: «İhtiyacınızdan artanı (verin)». Allah size böylece âyetlerini (pek güzel) açıklar. Olur ki dünyâ hususunda da, âhiret işinde de iyice düşünürsünüz. (Bakara: 219)* “Ey iman edenler! İçki, kumar, tapmaya mahsus dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki, murada eresiniz. Şeytan, içkide ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kîn düşürmek, sizi Allâhı anmakdan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz (hepiniz) vaz geçdiniz değil mi?” (Maide Suresi :90- 91)Şeklinde içki ve kumarın bu fizi¬kî, ahlakî, sosyal ve ruhî zararlarının açıkça ortaya konduğu Kur’an-ı Kerimin yukarıdaki ayetlerdeki ilahi ikazlar ile sarsılıyoruz.Aynı yerde yan yana iki ayrı renkli çiçek yolumuza durmuş; * "Biz Allah'ın verdiği renge girmişiz. Kim Allah'¬tan daha güzel renk verebilir?" (Bakara: 138) hakikatini haykırıyor…Tepelerden henüz başlarındaki beyaz gelinlikleri atmamış ve karşımızda dikilip duran dağlara bakıp;"Yeryüzüne sarsılmayasınız diye sabit dağ¬lar, nehirler, belki yolunuzu bulursunuz di¬ye yollar ve işaretler meydana getirmiştir." (Nahl Suresi : 15) bilgisini düşünüyoruz. Yeni yeni yapılaşmalar içinde yeni bahçeler kuranların gayretlerine ve hardal, kuşkuş,yemlik gibi hiçbir insan gayreti, emeği olmadan s* unulan nimetlere bakarak; "Üze¬rinize bol bol yağmur indirsin. Sizi mallar ve oğullarla desteklesin, sizin için bahçeler var etsin, ırmaklar akıtsın." (71: 11-12)* "Gökleri ve yeri yaratan gökten yağmur in¬diren ile size rızık olarak çeşitli ürünler ye¬tiştiren, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri nehirleri de sizin emrinize veren Al¬lah'tır." (14: 32).* "Görmedi¬niz mi ki, Allah, göklerdekini ve yerde olanı hep menfaatiniz için birer sebep kılmıştır. Açık ve gizli her türlü nimetlerini sizin fay¬dalanmanıza vermiştir." (31: 20)* “Bir de göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini kendi katın¬dan sizin hizmetinize vermiştir. Şüphesiz ki bunda, düşünecek kimseler için dersler var¬dır?' (Casiye: 13).Diye buyuran, hala anlamayanlara hatırlatan Alemlerin Yaratıcısı ve Rabbinin özel bir lütufuna hamd etmemek mümkün mü?Yolumuz bir suyu çekilmiş ancak önündeki dev ağaçları ve havuzu ile bir zamanların mamur çeşme başında duruyoruz:Artık suyu çekilmiş, bahçesi viran olmuş bir eski pınarbaşında bizden önceki nice nimetlere sahip olan ve günahlarından ötürü hepsi yok olup giden önceki kavimlerin durumları,Bu zenginliklere sahip olarak yer yüzünde gezinen ancak şimdi kimsenin tanımadığı insanların halleri "Onlardan önce nice nesilleri yok et¬tiğimizi görmediler mi? Biz, onlara, yeryü¬zünde size vermediğimiz bütün imkânları verdik; gökten üzerlerine bol bol yağmur gönderdik. Altlarından akan ırmaklar mey¬dana getirdik. Öyle iken, yapmış oldukları günahlar sebebiyle onları helak ettik de, ar¬kalarından başka yeni nesiller yetiştirdik!' (6: 6). "Firavun, halkına şöyle seslendi: 'Ey kav¬mim! Mısır'ın mülk ve saltanatı ile şu altım¬dan akan (sarayımın altından) büyük nehir benim değil mi?' " (43: 51) ayetleri ile gözümüz önünde geçit yapıyor.Ve…* "Sana geçmişin haberlerinden bir kısmını böyle an¬latırız. Şüphe yok ki, sana tarafımızdan bir Kitap verdik"( Tâhâ: 99)* "Muhakkak ki bunda bir ders var, Öyle iken onların çoğu inanmamıştır." (26: 121, 158 ve 11:120)* "Şimdi yurtlarında gezip dolaştıkları, kendilerinden önce nice nesil¬leri yok etmiş olmamız onları, doğru yola sevk etmez mi? Bunlarda şüphesiz ibretler vardır. Dinlemezler mi?" (Secde: 26) hükümlrine bouyn eğiyoruz.Ve biraz aşağıda sözde eğleneleri görüp, * "Ey insan¬lar! Rabbİnizden sakının. Babanın oğlu, oğu-lun da babası için bir şey ödeyemeyeceği gün¬den korkun. Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın." (31: 33) "Ey insanlar! Al¬lah'ın vaadi vuku bulacaktır. O halde, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın." (Fatir: 5) şeklindeki İlahi ikazı hatırlıyoruz.İnsa¬nın yaratılışındaki gayeyi kesin olarak orta¬ya koyan;"Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve dirimi yaratan O'dur. O güç¬lüdür. Bağışlayandır." {67: 2) gerçekle baş başa kalıyoruz.Ummadığımız bir zamanda koyun ve kuzularla karşılaşıp:* “ Davarları da (sizin fâidenize) O yaratmışdır ki bunlarda sizin için ısıtıcı ve koruyucu maddeler ve nice nice menfeatler vardır. Onlardan yersiniz de.O hayvan¬ları, getirirken ve götürürken, onlarda sizin için bir zevk ve güzellik var. (Onların gidiş gelişleri size ayrı bir güzellik ve zevk verir) “Nahl Suresi:5- 6. Ayet)* "Ehlî hayvanlarda da sizin için muhakkak bir ibret vardır. Karınlanndaki sütten size içi¬ririz. Sizin için onlarda daha birçok fayda¬lar vardır. Onların etlerinden de yersiniz. Bir de hem hayvanların, hem gemilerin üzerin¬de taşınırsınız." ( Mü'minûn Suresi:21-22).* “Allah evlerinizden size huzur ve sükûn (yeri) yapdı. Sizin için davar derilerinden gerek göç gününüzde, gerek konduğunuz günde hafifçe taşıyacağınız (portatif) evler; yünlerinden, yapağılarından, kıllarından bir zamana kadar (kullanmanız için) giyimlik (ler), döşemelik (ler) ve ticâret kumaş (lar) ı verdi.( Nahl Suresi: 80)* ". Kendi kendini¬ze zor varacağınız memleketlere yüklerinizi taşırlar. Muhakkak ki Rabbiniz çok esirge¬yicidir, çok merhametlidir. Sizin için atları, katırları, merkepleri binek ve süs hayvanı olarak yaratmıştır. Bilmediğiniz daha nice şeyleri de yaratır." (16: 5-8).* “ Kuşkusuz sizin için hayvanlarda da büyük bir ibret vardır. Zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz.” “Nahl Suresi – 66/ Kur’an) diye belirtilen ilahi bilgileri hatırlıyoruz.Kainatın mutlak sahibi, her şeyi yaratıp ilmi ve kudreti her şeyi kuşatan , yüceler yücesi Allah’ın* “Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş da yoktur ki, sizin gibi birer ümmet (yaratılışları ve ihtiyaçları ile aynı birer nevi') olmasınlar! (Biz)kitabda (Levh-i Mahfûz’da) hiçbir şeyi eksik bırakmadık; sonra (hepsi) ancak Rablerinin huzûrunda toplanacaklardır” (En'âm 38)* "Gök boşluğunda (yaratılış gayelerine) boyun eğerek uçan kuşlara bakmıyorlar mı? Onları orada ancak Allah tutar. Doğrusu bunda iman eden bir millet için öğütler vardır." Nahl: 79* "Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman (olan Allah’)tan başkası (boşlukta) tutmuyor. Şüphesiz O, herşeyi hakkıyla görendir." (Mülk Suresi, 19- Kur’an)* “Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.” (Enam Suresi, 38 – Kur’an ) ayetleri ile dikkat çektiği kimi tek başına, kimi eşli, kimide toplu koro şeklinde uçuşan, şakrayan kuşları görüp seyre dalıyoruz.. Ve * “Görmedin mi ki, şüphe yok göklerde olan da ve yerde olan da ve kanatlarını açıp uçan kuşlar da o Allah Teâlâ için tesbihte bulunur. Herbiri gerçekte namazını ve tesbihini bilmiştir. Ve Allah Teâlâ da ne yapar olduklarını hakkıyla bilendir.” ( NÛR – 41) İlahi gerçeğini haykırırcasına;Yemyeşil ekin tarlaları ve binbir çiçeğe durmuş ağaçlar arasından geçerken hem kuşları, hem yeniden hayat bulan nebatatı(bitkileri) düşünüp ,* "Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş (musahhar kılınmış) kuşları görmüyorlar mı? Onları (böyle boşlukta) Allah’tan başkası tutmuyor. Şüphesiz, iman eden bir topluluk için bunda ayetler vardır." (Nahl Suresi, 79 – Kur’an) * “Biz bunu (hükmü) Süleyman'a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar biz idik. (ENBİYA SURESİ / 79)* Andolsun, biz Davud'a tarafımızdan bir fazl (üstünlük) verdik. "Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla ses verin" (dedik) ve kuşlara da (aynısını emrettik). Ve ona demiri yumuşattık. (SEBE SURESİ / 10)* Ve toplanıp gelen kuşları da. Hepsi onunla (Allah'ı tesbih etmede uyum içinde) yönelip-dönmekte olanlar idi. (SAD SURESİ / 19)* "O Allah ki, Yaratan’dır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir." (Haşr Suresi, 24) Hükümlerine “amenna ve sadakna ” diyoruz.Hasılı kainat kitabına bakarak;İmkan ve gücümüz nisbetinde TEFEKÜR.. ZİKİR… ŞÜKÜR ediyoruz.
* “Gökten suyu indiren O’dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına bakın! Bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.” (En”am sûresi / 99)
*“(Allah) onunla (su ile) sizin için ekin (ler), zeytin (ler), hurma ağaçları, üzümler ve meyvelerin her birinden (nice rızıklar) bitiriyor. Bunların her birinde tefekkür(düşünecek) edecek bir zümre (toplum) için elbette birer âyet( büyük bir ibretler- deliller )vardır.” (NAHL - 11 ) * “Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınarlar fışkırttık.” (Yasin sûresi / 34) * “Gökten suyu indiren O’dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına bakın! Bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.” (En”am sûresi / 99)* “Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O’dur. Herbiri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (En”an sûresi / 141)** “ Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz? Attığınız o meniye ne dersiniz?! Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz? Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez. Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O halde düşünseniz ya! Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?! Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz? Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz: ‘Muhakkak biz çok ziyandayız!’ ‘Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!’ İçtiğiniz suya ne dersiniz?! Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz? Dileseydik onu acı bir su yapardık. O halde şükretseydiniz ya!.. Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?! Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz? Biz onu bir ibret ve ıssız yerlerde yaşayanlara bir yarar kaynağı kıldık. O halde, O yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt) (VAKİA Suresi 57-74) “ ayetlerindeki işaretlere dikkat kesilip* “Şüphesiz ki, (Allah'tan) korkup (küfür, azgınlık ve sapıklıktan) sakınanlar, güvenli makamdadırlar, Cennetlerde ve pınar başlarındadırlar.” (Duhan 51-52) * “İkisinde akıp duran iki pınar vardır.” (Rahnan 50)* “Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.” (VÂKIA - 17-21)* "Gerçekten Cennetlik olanlar, bugün pek güzel eğlenceyle meşguldürler. Kendile¬ri ve zevceleri, ağaçların gölgeleri altında tahtlar üzerine yaslanmışlardır ve her istedik¬leri onlarındır." (Yasin Suresi 55 -57).* "İşte onların mükâfatı, Rablerinden bir mağfiret ve ağaçları altından ırmaklar akan cennetlerdir." (Âl-İ İmrân Suresi : 136). *"Allah, müminlerin erkeği¬ne ve dişisine, ağaçları altından ırmaklar akan cennetler vaat buyurdu, içlerinde ebe¬dî olarak kalacaklar; hem Adn cennetlerin¬de güzel meskenler..." ( Tevbe Suresi:72, 22: 14, 18:-31)Müjdelerini tefekkür ediyoruz.* “Bitkilerin her birinde düşünen bir insan ve toplum için ibretler vardır.” (Şuara / 7-9)* "Gökleri ve yeri yaratan gökten yağmur in¬diren ile size rızık olarak çeşitli ürünler ye¬tiştiren, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri nehirleri de sizin emrinize veren Al¬lah'tır." (14: 32). * "O kâfir olanlar, görmediler mi ki, gökler ve yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Bütün canlıları sudan yarat¬tık. Halâ inanmıyorlar mı?" (21: 30).* "Yerin yetiştirdiklerinden kendi evlâtlarından ve daha bilmeyecekleri şeylerden, çift çift yaratan Allah çok yüce¬dir!' (36: 36)* "Allah ta¬neleri ve çekirdekleri çimlendirip yaratandır. Ölüden diri çıkarır, diriden de Ölüyü çıkaran O'dur." (6: 95)* "De ki: 'Size gökten ve yerden rızık veren kim?' O kulak ve gözlerin, sahibi kimdir? Ölüden diriyi, diriden de ölüyü kim çıkarıyor?" ( Yunus Suresi: 10: 31).* "Çün¬kü taşların öylesi var ki içinden nehirler kay¬nar, taşar; öylesi var ki, yarılıp ondan çeşme gibi şarıl şarıl su akar." (Bakara: 74)* "Toprağı verimli olan güzel bir mem¬leketin nebatı Rabbinin izni ile çıkar. Çorak topraktan kavruk bitki çıkar, tşte ayetleri şükredecek bir kavim için böyle açıklarız." (A'râf Sure¬si: 58)* 'Arzda da gerçekten tasdik edenler için birçok ibretler var. Nefislerinizde de birçok alâmetler var. Halâ görmez misiniz?" (51: 20-21)* "Si¬zi topraktan yaratması Allah'ın kudretine de¬lâlet eden alâmetlerdendir. Sonra da insan olarak çoğalıp yayılırsınız." ( Rum Suresi:20)* "O'nun hak olduğu mey¬dana çıkıncaya kadar onlara hem yeryüzü et¬rafında, hem bizzat nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz." (Fissilet Suresi: 53) şeklinde ifadelendirilen ayetlerin anlamını kavrıyoruz.Ekinler arasında ;• “Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz.” (Enbiyâ sûresi / 47)* “(Lokman, öğütlerine devamla şöyle demişti Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.” (Lokman sûresi / 16)Rabbimin Ayetlerinde ismen zikrettiği ve bila bedel, zahmetsizce ikram ettiği taze taze hardallar yiyoruz..Arıcılarla, arı kovanları ile karşılaşıyoruz:* "Senin Rabbin bal arısına da şöyle vahyetti: 'Dağlardan ağaçlardan ve in¬sanların kuracakları kovanlardan kendine ev edin, sonra meyvelerin hepsinden ye de, Rab-bin sana has kıldığı yayıhm yollarına çık. O arıların karınlarından renkleri muhtelif bal çıkar ki onda insanlar için şifa vardır. Doğ¬rusu bunda da düşünecek bir topluluk için büyük ibret var?' (Nahl Suresi : 68-69) Ayetlerinin işaret ettiği hikmeti düşünüyoruz.Yemyeşil ekinler, sıra sıra dağ gibi dikilen binalar görünce ;İnsanın bütün zenginlik ve gelişmesini kendilerini Allah’a yakın etme çabası yerine kimilerinin de bunları kendilerini Allah'tan uzaklaştırmak, hayatın kötü yanlarına yaklaştırmak için kul¬landıkları gerçeği ile * "Sizi yeryüzünde yaratıp, orayı imar et¬menizi dileyen O'dur. Öyleyse O'ndan mağfiret dileyin, sonra da O'na tövbe edin." (Hûd Suresi: 61) ilahi mesajını kavramaya çalışıyoruz.* “Bilin ki (ey insanlar!) Bu dünya hayatı, sadece bir oyundan, geçici bir eğlence ve güzel bir gösteriden, birbirinizle büyüklük yarışı(na girişmenizden) ve daha çok servet ve çocuk sahibi olma hırsın(ız)dan ibarettir. Bu (dünya)nın durumu, (hayat getiren) yağmurun hikayesine benzer: Yağmurun yeşerttiği bitki, toprağı ekenlere sevinç verir; ama sonra kurur ve sen onun sarardığını görürsün; sonunda toprak haline gelir. Ama öteki dünyada (insanın durumu ile ilgili ebedi hakikat açıkça ortaya çıkacaktır). (Ya) şiddetli azap, yahut Allah’ın bağışlayıcılığı ve hoşnutluğu, çünkü bu dünya hayatı, kendini kandırmanın zevkin(i tatmak)tan başka bir şey değildir.” “HADİD 20- Kur’an” Ve* “Ey insanlar, eğer siz öldükden sonra dirilmek hususunda herhangi bir şübhe içinde iseniz şu muhakkakdır ki biz sizi (n aslınızı) toprakdan, sonra (onun zürriyetini) insan suyundan, sonra pıhtılaşmış bir kandan, daha sonra da hilkati belli belirsiz bir çiğnem etden yaratdık (ve bunları) size (kemâl-i kudretimizi) apaçık gösterelim diye (yapdık). Sizi dileyeceğimiz muayyen bir vaktâ kadar rahmlerde durduruyoruz, sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz, daha sonra da kuvvetinize (yiğitlik çağına) ermeniz için (büyütüyoruz). Kiminiz öldürülüyor, kiminiz de (evvelki) bilgi (sin) den sonra (artık) hiç bir şey bilmemek üzere ömrün en fena (devresine) doğru gerisin geri itiliyor. Sen yer (yüzünü) kupkuru ve ölü görürsün. Fakat biz onun üstüne suyu (yağmuru) indirdiğimiz zaman o harekete gelir, kabarır, her güzel çiftden nice nebat bitirir.”( Hac Suresi 5. Ayet) diye ifade edilen hakikatle karşı karşıya kaldık.Kimi “demlenmek” için tezgah kuranlara rastlıyoruz. * "Ey mü¬minler! Rızıklandırdığımızın temizlerinden yeyin, ve Allah'a şükredin..." (Bakara Suresi: 172)* "Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helâl şeylerden yeyin, şeytana ayak uydur¬mayın. Çünkü o hakikaten size apaçık bir düşmandır." (Bakara: 168) hatırlatması ve * “O: “Yığınla mal tüketip-yok ettim” diyor. Kendisini hiç kimsenin görmediğini mi sanıyor?” (Beled Suresi, 6-7 / Kur’an)* “ Yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.” (A’raf Suresi, 31 – Kur’an) * “…İsraf ederek saçıp-savurma. Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür.” (İsra Suresi, 26-27) * “Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: «Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için fâideler vardır. Günahları ise fâidelerinden daha büyükdür.» (Yine) sana hangi şey’i nafaka vereceklerini sorarlar. De ki: «İhtiyacınızdan artanı (verin)». Allah size böylece âyetlerini (pek güzel) açıklar. Olur ki dünyâ hususunda da, âhiret işinde de iyice düşünürsünüz. (Bakara: 219)* “Ey iman edenler! İçki, kumar, tapmaya mahsus dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki, murada eresiniz. Şeytan, içkide ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kîn düşürmek, sizi Allâhı anmakdan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz (hepiniz) vaz geçdiniz değil mi?” (Maide Suresi :90- 91)Şeklinde içki ve kumarın bu fizi¬kî, ahlakî, sosyal ve ruhî zararlarının açıkça ortaya konduğu Kur’an-ı Kerimin yukarıdaki ayetlerdeki ilahi ikazlar ile sarsılıyoruz.Aynı yerde yan yana iki ayrı renkli çiçek yolumuza durmuş; * "Biz Allah'ın verdiği renge girmişiz. Kim Allah'¬tan daha güzel renk verebilir?" (Bakara: 138) hakikatini haykırıyor…Tepelerden henüz başlarındaki beyaz gelinlikleri atmamış ve karşımızda dikilip duran dağlara bakıp;"Yeryüzüne sarsılmayasınız diye sabit dağ¬lar, nehirler, belki yolunuzu bulursunuz di¬ye yollar ve işaretler meydana getirmiştir." (Nahl Suresi : 15) bilgisini düşünüyoruz. Yeni yeni yapılaşmalar içinde yeni bahçeler kuranların gayretlerine ve hardal, kuşkuş,yemlik gibi hiçbir insan gayreti, emeği olmadan s* unulan nimetlere bakarak; "Üze¬rinize bol bol yağmur indirsin. Sizi mallar ve oğullarla desteklesin, sizin için bahçeler var etsin, ırmaklar akıtsın." (71: 11-12)* "Gökleri ve yeri yaratan gökten yağmur in¬diren ile size rızık olarak çeşitli ürünler ye¬tiştiren, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri nehirleri de sizin emrinize veren Al¬lah'tır." (14: 32).* "Görmedi¬niz mi ki, Allah, göklerdekini ve yerde olanı hep menfaatiniz için birer sebep kılmıştır. Açık ve gizli her türlü nimetlerini sizin fay¬dalanmanıza vermiştir." (31: 20)* “Bir de göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini kendi katın¬dan sizin hizmetinize vermiştir. Şüphesiz ki bunda, düşünecek kimseler için dersler var¬dır?' (Casiye: 13).Diye buyuran, hala anlamayanlara hatırlatan Alemlerin Yaratıcısı ve Rabbinin özel bir lütufuna hamd etmemek mümkün mü?Yolumuz bir suyu çekilmiş ancak önündeki dev ağaçları ve havuzu ile bir zamanların mamur çeşme başında duruyoruz:Artık suyu çekilmiş, bahçesi viran olmuş bir eski pınarbaşında bizden önceki nice nimetlere sahip olan ve günahlarından ötürü hepsi yok olup giden önceki kavimlerin durumları,Bu zenginliklere sahip olarak yer yüzünde gezinen ancak şimdi kimsenin tanımadığı insanların halleri "Onlardan önce nice nesilleri yok et¬tiğimizi görmediler mi? Biz, onlara, yeryü¬zünde size vermediğimiz bütün imkânları verdik; gökten üzerlerine bol bol yağmur gönderdik. Altlarından akan ırmaklar mey¬dana getirdik. Öyle iken, yapmış oldukları günahlar sebebiyle onları helak ettik de, ar¬kalarından başka yeni nesiller yetiştirdik!' (6: 6). "Firavun, halkına şöyle seslendi: 'Ey kav¬mim! Mısır'ın mülk ve saltanatı ile şu altım¬dan akan (sarayımın altından) büyük nehir benim değil mi?' " (43: 51) ayetleri ile gözümüz önünde geçit yapıyor.Ve…* "Sana geçmişin haberlerinden bir kısmını böyle an¬latırız. Şüphe yok ki, sana tarafımızdan bir Kitap verdik"( Tâhâ: 99)* "Muhakkak ki bunda bir ders var, Öyle iken onların çoğu inanmamıştır." (26: 121, 158 ve 11:120)* "Şimdi yurtlarında gezip dolaştıkları, kendilerinden önce nice nesil¬leri yok etmiş olmamız onları, doğru yola sevk etmez mi? Bunlarda şüphesiz ibretler vardır. Dinlemezler mi?" (Secde: 26) hükümlrine bouyn eğiyoruz.Ve biraz aşağıda sözde eğleneleri görüp, * "Ey insan¬lar! Rabbİnizden sakının. Babanın oğlu, oğu-lun da babası için bir şey ödeyemeyeceği gün¬den korkun. Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın." (31: 33) "Ey insanlar! Al¬lah'ın vaadi vuku bulacaktır. O halde, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın." (Fatir: 5) şeklindeki İlahi ikazı hatırlıyoruz.İnsa¬nın yaratılışındaki gayeyi kesin olarak orta¬ya koyan;"Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve dirimi yaratan O'dur. O güç¬lüdür. Bağışlayandır." {67: 2) gerçekle baş başa kalıyoruz.Ummadığımız bir zamanda koyun ve kuzularla karşılaşıp:* “ Davarları da (sizin fâidenize) O yaratmışdır ki bunlarda sizin için ısıtıcı ve koruyucu maddeler ve nice nice menfeatler vardır. Onlardan yersiniz de.O hayvan¬ları, getirirken ve götürürken, onlarda sizin için bir zevk ve güzellik var. (Onların gidiş gelişleri size ayrı bir güzellik ve zevk verir) “Nahl Suresi:5- 6. Ayet)* "Ehlî hayvanlarda da sizin için muhakkak bir ibret vardır. Karınlanndaki sütten size içi¬ririz. Sizin için onlarda daha birçok fayda¬lar vardır. Onların etlerinden de yersiniz. Bir de hem hayvanların, hem gemilerin üzerin¬de taşınırsınız." ( Mü'minûn Suresi:21-22).* “Allah evlerinizden size huzur ve sükûn (yeri) yapdı. Sizin için davar derilerinden gerek göç gününüzde, gerek konduğunuz günde hafifçe taşıyacağınız (portatif) evler; yünlerinden, yapağılarından, kıllarından bir zamana kadar (kullanmanız için) giyimlik (ler), döşemelik (ler) ve ticâret kumaş (lar) ı verdi.( Nahl Suresi: 80)* ". Kendi kendini¬ze zor varacağınız memleketlere yüklerinizi taşırlar. Muhakkak ki Rabbiniz çok esirge¬yicidir, çok merhametlidir. Sizin için atları, katırları, merkepleri binek ve süs hayvanı olarak yaratmıştır. Bilmediğiniz daha nice şeyleri de yaratır." (16: 5-8).* “ Kuşkusuz sizin için hayvanlarda da büyük bir ibret vardır. Zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz.” “Nahl Suresi – 66/ Kur’an) diye belirtilen ilahi bilgileri hatırlıyoruz.Kainatın mutlak sahibi, her şeyi yaratıp ilmi ve kudreti her şeyi kuşatan , yüceler yücesi Allah’ın* “Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş da yoktur ki, sizin gibi birer ümmet (yaratılışları ve ihtiyaçları ile aynı birer nevi') olmasınlar! (Biz)kitabda (Levh-i Mahfûz’da) hiçbir şeyi eksik bırakmadık; sonra (hepsi) ancak Rablerinin huzûrunda toplanacaklardır” (En'âm 38)* "Gök boşluğunda (yaratılış gayelerine) boyun eğerek uçan kuşlara bakmıyorlar mı? Onları orada ancak Allah tutar. Doğrusu bunda iman eden bir millet için öğütler vardır." Nahl: 79* "Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman (olan Allah’)tan başkası (boşlukta) tutmuyor. Şüphesiz O, herşeyi hakkıyla görendir." (Mülk Suresi, 19- Kur’an)* “Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.” (Enam Suresi, 38 – Kur’an ) ayetleri ile dikkat çektiği kimi tek başına, kimi eşli, kimide toplu koro şeklinde uçuşan, şakrayan kuşları görüp seyre dalıyoruz.. Ve * “Görmedin mi ki, şüphe yok göklerde olan da ve yerde olan da ve kanatlarını açıp uçan kuşlar da o Allah Teâlâ için tesbihte bulunur. Herbiri gerçekte namazını ve tesbihini bilmiştir. Ve Allah Teâlâ da ne yapar olduklarını hakkıyla bilendir.” ( NÛR – 41) İlahi gerçeğini haykırırcasına;Yemyeşil ekin tarlaları ve binbir çiçeğe durmuş ağaçlar arasından geçerken hem kuşları, hem yeniden hayat bulan nebatatı(bitkileri) düşünüp ,* "Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş (musahhar kılınmış) kuşları görmüyorlar mı? Onları (böyle boşlukta) Allah’tan başkası tutmuyor. Şüphesiz, iman eden bir topluluk için bunda ayetler vardır." (Nahl Suresi, 79 – Kur’an) * “Biz bunu (hükmü) Süleyman'a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar biz idik. (ENBİYA SURESİ / 79)* Andolsun, biz Davud'a tarafımızdan bir fazl (üstünlük) verdik. "Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla ses verin" (dedik) ve kuşlara da (aynısını emrettik). Ve ona demiri yumuşattık. (SEBE SURESİ / 10)* Ve toplanıp gelen kuşları da. Hepsi onunla (Allah'ı tesbih etmede uyum içinde) yönelip-dönmekte olanlar idi. (SAD SURESİ / 19)* "O Allah ki, Yaratan’dır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir." (Haşr Suresi, 24) Hükümlerine “amenna ve sadakna ” diyoruz.Hasılı kainat kitabına bakarak;İmkan ve gücümüz nisbetinde TEFEKÜR.. ZİKİR… ŞÜKÜR ediyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder